Günün ilk ışıkları karanlık yapmayı unuttuğum camdan yüzüme vuruyordu. Komodinin üstündeki telefonuma uzandım ve biraz sosyal medyada takılarak tembellik yaptım. Yaklaşık yarım saat sonra artık güne başlamam gerekiyordu. Yerimden kalkıp ılık bir duş aldım. Saçlarımı kurulayıp giyindim. Mutfağa geçip telefonumdan "Serdar Ortaç - Dansöz" parçasını açıp kendimi ritme kaptırarak diyetime uygun bir kahvaltı hazırladım. Evde çalışmak istemiştim bugün.
Tuna'nın da çalışmalarıma bir katkısı olabileceğini düşünüp telefonumu elime alıp onu aradım.Çalıyor ..
- Alo günaydın İpek.
- Günaydın Tuna. Nasılsın?
- İyiyim teşekkür ederim, sen?
-Ben de iyiyim teşekkür ederim. Kahvaltı hazırlıyorum bana katılmak ister misin? Hem bugün evde çalışacağım... Belki yardım edebileceğin bir şey olur.
- Yarım saate sende olurum.
- Tamamdır.
-Evde görüşürüz.Tuna geldiğinde kahvaltı hazırdı. Çayları koydum ve masaya oturduk. Birkaç saniyelik suskunluğu bozan Tuna'ydı;
- İyi misin? Dün...
Neyi sorduğunu anlayarak lafını kestim;
- İyiyim,toparladım.
Gülümsedi.
- İyi o halde iyi olmana sevindim.
Gözümü devirip ağzıma bir dilim peynir attım. Tuna'ya dönüp;
- Bugün 14.45'te psikoloğumdan aldığım randevuma gideceğim. Vaktimiz az çabuk ye.
-Ben tamamım sen de doyarsan çalışabiliriz.
Dedi alaycı bir sesle. Gözlerimi belirgin şekilde kısarak bakıp;
- Ne kadar kibarsın.
- Öyleyimdir.
Deyip masadan kalkıp tabağını ve bardağını kaldırdı. Çayını alıp çalışma masası niyetine malzemelerimi yaydığım sehpanın yanına oturdu. Ateş saçan gözlerimle ona bakarak;
- Eğer çalışmalarıma ya da koltuklarıma 1 damla dökecek olursan seni lime lime ederim.
Elindeki bardağı sehpaya bırakıp tekrar masaya gelip kahvaltılıkların kapaklarını kapatmaya başlarken;
- Dökmem İpek merak etme.
-Ben toplarım masayı.
Tabağımı işaret ederek;
-Sen önce kendin doy da masayı düşünürsün.
Son lokmamı ağzıma atıp ben de kalkıp bulaşıkları yıkadım.Sehpanın başına oturdum. Tuna da hemen yanımda yerini almıştı. Piramidin içinden çıkan bir çeşit kağıda benzeyen şeyi elime aldım ve Tuna'ya döndüm;
- Hazır mısın?
Eliyle hadi der gibi işaret ettikten sonra ipi çözdüm.
Kağıtta yine aynı eski dille yazılmış yazılar ve küçük çizimler vardı. Yavaş yavaş çevirmeye başladım...Phoenix'in armağanı çok hassas ve değerlidir. Onu yakalayan kişi kimseye bahşedilmemiş bir kudretin sahibi olur. Fakat kötülük için kullanılırsa ölümü peşinde getirir. Phoenix'in ruhu sizi yeniden doğuma ulaştıracak. Ruhunuz Phoenix'in ruhuyla bütünleştiğinde Zaman Değiştirme Piramidi yalnızca sizin için çalışacaktır. Phoenix'in ruhuyla bütünleşirken tüylerini birden fazla kişi için kullanırsanız, Zaman Piramidini kullanamaz fakat yaşamınızı yeniden doğuşa odaklayabilirsiniz. Fakat bunun sonuçları kullanan kişi için karanlık sonuçlar olur.
Hemen altında eski dilde Phoenix olarak anılan Anka Kuşu'nun Tek bir tüyünün ateşe tutulduğu bir şema vardı. Metin tekrar devam ediyordu.
Ritüeli uygularken sadece huzurlu şeyler düşünün. Phoenix'in tüyünün dumanını derin nefeslerle içinize çekin. Ciğerlerinizde yanma hissi oluştuğunda sıcak kısmı sol bileğinize bastırın. Kırmızı çizgiler oluştuğunda Phoenix'in varlığı artık sizin bedeninizde hayat bulmuştur. Yavaş, temkinli ve rahat olunmalı. Huzurlu şeyler düşünmezseniz ruhunuz varlığı boyunca huzursuz olacaktır. Ritüel 3 kere tekrarlanmalı. Bittiğinde kişi 3 gün 3 gece Phoenix'in dumanının hapsolduğu karanlık odada uyumalı. Asırlarca var olacak asilliğiniz; geçmişinizi bulduğunuzda başka birine hediye edilmelidir. Phoenix her daim varolacaktır. Geçmişiniz sizi bulduğunda Phoenix'i nerde bulacağınızı biliyor olacaksınız. Asilliğinizi hediye etmezseniz; soyunuzu ve ırkınızın peşini büyük felaketler bırakmayacaktır. Ritüeli uygulayan kişi mükemmel olan her şeyin bir gün bitmesi gerektiğini unutmamalı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynı Bedende İki Kişi
Historical FictionBir sabah telefonuma gelen, kariyerimin en değerli parçasının çalındığı bildirimiyle kendimi çok kötü giden bir gün içinde aniden çok eski bir krallığın kraliçesi olarak buldum. Bu kitap size kendini iki farklı dünyaya aynı anda geçiş yapabilen genç...