Çınar'dan
Mısır'da olanlardan sonra Serkan'la beraber İstanbul'a dönmüştük. İpek kendi evinde rahat eder diye onu kendi evine getirdik ama üç gündür uyuyordu. Tuna bazen bazı karışımlar veriyordu ona iğne yoluyla.
Serkan da yanımızdan ayrılmıyordu. Bazen içeri gidiyor telefonda birileriyle kavga ediyordu ama benim bununla uğraşacak önceliğim şu an yoktu. Geliyor annesinin elini tutuyor, öpüyor, saatlerce başından ayrılmıyordu. Bazen de iki büklüm yatağın yanına çöküyor annesinin elini bırakmadan uyuyordu. Gözümün önünde üç gün içinde çökmüştü oğlum.
Yine odaya geldi ve annesinin yanağını öptü. Bana fısıltıyla;
- Baba dayıma baksana.
- Ne oldu?
- Hiç konuşmuyor. Sustu. Sadece balkonda oturup karşıya bakıyor.
İpek'in alnını öptüm ve odadan çıktım. Balkona çıktığımda yağan yağmuru ve üstüne esen rüzgarı önemsemiyordu. Arkasından yaklaştığımı ya duymadı ya da duymak istemedi. Elimi omzuna koydum. Önce elime baktı sonra yine önüne döndü. Sandalyeyi yanına çektim ve onun dizine 2 defa hafifçe destek verircesine vurdum;
- Ne bu halin?
-...
- Söylesene oğlum ne bu hal? Sen değil miydin uyanacak diyen? Beni toparlayan sen değil miydin?
Biraz daha sustu ve ardından ağzından cansızca kelimeler döküldü;
- Abi gücünü toplamıyor. Kötüye gitmiyor ama iyiye de gitmiyor.
Elini saçlarına geçirdi ve öfkeyle;
- İzin vermemeliydim. Gerekirse kavga etmeliydim ama oturduğu yerde oturtmalıydım!
- Kardeşi olarak sen inanmazsan onun tutunacak neyi kalır Tuna? Beni çok seviyor bunu biliyorum. Ama abisinin ona inanmadığını düşünürse benim inancımın bir değeri kalır mı?
- Abi deniyorum! Yemin ederim elimden geleni yapıyorum. Ama elimde değil. O öyle yatıyor ben hiçbir şey yapamıyorum.
- Elinden geleni yaptığını görüyorum. Sadece inancının düştüğünü görüyorum. Umudunu yüksek tutman lazım. Varlığını hissettirip yaslanacak omuz olduğunu göstermezsen yaslanmaz. Anladın mı beni?
Başını salladı ve yerinden kalkıp içeri yürüdü. Ben de peşinden yürüdüm. İpek'in yanına girip yatağına oturdu. Kolunu başının altına geçirip ona sarılırken;
- Özür dilerim İpek. Seni böyle görmeye dayanamadığım için yanında durmadım. Ama bu bencillikti.
Hafifçe gülümseyerek devam etti;
- Sen şimdi benim bencilliğimi bile iyimser karşılar sebebimi anlamaya çalışırsın değil mi? Senin çok güzel bir kalbin var kardeşim. O güzel kalbinin atışları yavaşlayınca çok korkuyorum. Biliyorum elinden geleni yapıyorsun. Ama daha fazlasına ihtiyacımız var.
Serkan'ın saçını küçük bir çocuğu sever gibi karıştırdı ve kollarındaki İpek'e;
- Bak oğlunu buldun. Günlerdir ayrılmıyor başından. Özledi seni. Onun bizden daha çok ihtiyacı var sana. Yapabilirsin.
Serkan yerinden kalktı ve annesini Tuna'dan alıp yatağa geri yatırırken;
- Yeter dayı be! Kafasını şişirdin kadının!
Yatağın yanındaki yastıklardan birini aldı ve Serkan'a fırlatırken;
- Sen sus! Sen hiç konuşma! Daha senin yer altı dünyasını konuşmadık. Kalbine indireceksin annenin!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynı Bedende İki Kişi
Ficción históricaBir sabah telefonuma gelen, kariyerimin en değerli parçasının çalındığı bildirimiyle kendimi çok kötü giden bir gün içinde aniden çok eski bir krallığın kraliçesi olarak buldum. Bu kitap size kendini iki farklı dünyaya aynı anda geçiş yapabilen genç...