Oğlan bir şeyler anlatıyordu lakin Ceyhun'un gözleri durmaksızın irileşen gözlerini kırpıştıran oğlanın uzun kirpiklerine kayıyordu. Ela tonlarına sahip kahveleri ışığa göre renk değiştiriyordu. Beyaz yüzü soba ateşinden kızarmıştı. Oğlanın ince dudakları,fincan kadar ağzı vardı. Elleri de yüzü de epey küçüktü. Ne zaman konuşmaya başlayacak olsa izin ister gibi sürekli Ceyhun'un gözlerine bakınıyordu. Öyle ki önüne konulan çay bardağına uzanmak için bile müsade alıyordu.
Köy kıraathanesi epey eskiydi. Semaver ve çay ocağının buhusundan içerisi zaten hamam gibi oluyordu. Burası epeyce sigara kokuyordu zira hava bu denli kar toplarken dışarıda üşüyen yaşlılar,sarma sigaralarını tablalarından çıkarıp dudaklarına yerleştiriyor ve içeride sigara yakmaya devam ediyordu. Ara sıra kapıyı açarak dumanı havalandırsalar da burada göz gözü pek görmezdi. Eskimiş bir Türk bayrağı asılı olan eski kıraathanenin duvarlarında bir zamanlar memleketlerinden çıkmış futbolcuların fotoğrafları asılıydı. Ta doksanlı senelere ait yıpranmış fotoğraflar duvarları süslüyordu. Türbe yeşili masa örtüleri,kırmızı beyazlı tiryaki çay bardakları köyün ruhu kadar yaşlıydı.
Doğukan sabırsızca etrafına bakınıp telefonuyla oynamaya devam ediyordu ve ara sıra oğlana "ilgiliymiş" gibi ayıp olmasın diye bir şeyler sorup cevabı dahi dinlemeden geçiştiriyordu. Küçük ufak tefek oğlanı kırmak istemiyordu lakin oğlanın ikidir onları basması hoşuna gitmiyordu ve oğlanın bir şeylerden şüphelenmesini de istemiyordu.
"Ağabey."dedi Tarık yutkunarak.
"Söyle cano."diye yanıtladı Ceyhun oğlana bakıp.
"Ben bazen hayvanları gezdiriyorum o civarda ama kabristan olduğunu bilmiyordum. Geceleyin öyle dilime yapıştı bir türkü çağırdım yani,ondan öyle şeyler duydum dimi ? Ondandır ?" Tarık korkuyla çay bardağını iki eliyle sıkıca avuçlamış,iri iri sulu gözleriyle Ceyhun'un bakışlarına kitlenmişti.
Ceyhun dudaklarını ısırmış,koyu renk kirli sakallarını sıvazlayarak yandan bir gülüş koyvermişti. "Geceleri tek gezmeye korkar mı oldun şimdi ,e sen nasıl çobansın ?"
"Bir hocaya sorsam bana musallat olur dediniz diye."dedi Tarık hüzünle. "Emmimle yengeme bile diyemedim,emmim hacıdır. Şehirdeyken gitmiş gençliğinde. Nefesi dualı ,okutacaktım ama ters teper anlatma dediniz diye diyemedim emmime."
"Kar gelecek bu gece diyolar."dediye araya girdi Doğukan. "Seni eve bırakalım mı karda kaybolma,küçücüksün zaten."
"Yok, on yediyim."diye yanıtladı Tarık gözlerini kırpıştırıp. "Küçük duruyorum hasta doğduğum için on dördüncüyüm."
"Neyde o on dört cano?"diye mırıldandı Ceyhun tebessümle.
"Ailemde kardeş olarak en küçüğüm."diye yanıtladı Tarık.
"Hassiktir,senin baba hiç kılıf takmamış."diye mırıldandı Ceyhun alayla. Doğukan kahkaha patlatırken birbirlerine imayla göz kırpmışlardı.
"Hım?"
"Korunmamışlar yani,ondört çocuk ne lan sınıf gibi."diye mırıldandı Ceyhun.
"Kimden korunacaklardı ki ağabey,anlamadım ?"diye fısıldadı Tarık.
"Hamile kalmamak için."diye yanıtladı Doğukan ve gözlerini kısarak oğlana baktı. "Sen hiç karıya gittin mi ?"
Tarık boş gözlerle Doğukan'ın dediğini anlamaya çabalasa da ne diyeceğini tam bilmiyordu çünkü onun ne anlama geldiğini bile bilmeyecek kadar jargonlarından uzaktı.
"Lan bozma çocuğu piç."diye fısıldadı Ceyhun kendisine eğlence olarak Tarık'ı hedef almıştı. Oğlana usulca eğilmiş ve sigara dumanını içine çekerek gözlerini süzmüştü. "Hiç kızlarla işi pişirmedin dimi daha?"
"Evlenmedim ki."dedi Tarık utançla.
Doğukan kahkahasını köyün yaşlılarının kafasında patlatmamak üzere montuna gömülüp gürlemişti. Ceyhun dudak dişleyerek oğlanın utançtan eğilen yüzüne bakmış göz kırpmıştı Doğukan'a.
"Ana sütü temizi. Anasını ciciğini emdiğiyle burada,izle şimdi.."diye fısıldadı Ceyhun alayla.
"Ağabey."diye fısıldadı Tarık panikle. "Ben şimdi o mezarlıktan bir daha geçsem,dua okusam affederler mi beni ?"
"Köy çok acılar çekmiş."diye uydurdu Ceyhun dudak dişleyerek. "Birbirini çok seven iki aşık varmış,kavuşamamışlar. Aileleri izin vermemiş. Köy kabristanında buluşmak için söz vermişler."
Doğukan gülmemek için kendi dilini ısıyordu. "Gece mezarlıkta sikişmiyorlar asla."diye mırıldanmıştı kendi ağzının içinde lakin pür dikkat Ceyhun'u dinleyen Tarık korkudan onu duymamıştı dahi.
"Çok sevdikleri türküler varmış,birbirlerinin aşkından yanık yanık inletirlermiş dağları. Kavuşamamışlar."diye yanıtladı Ceyhun sigarasından uzun bir nefes çekerek. "Herhalde sen türkü söyleyerek geçince de sana beyan oldular,konuşmaya çalıştılar. Gezme sen oralarda çok,malum gece vakti."
"Harbi gezme yalnız."diye yanıtladı Doğukan araya girerek. "Kurt iniyor,dağlardan domuz falan da geliyor. Kabristan kısmında hayvan otlatmıyorlar bizimkiler."
"Bizim köyde hayvan otlatan bir ben varım."diye mırıldandı Tarık hüzünle. "Bütün gençlerin ailesi şehirdeymiş,onlar da şehirde hep. Neneleri ve dedeleri burada diye gelip gidenleri gördüm de onlar burada kalmıyor. Yaşlılarda sadece tavuk ve inek bakıyor,mal gütmüyor."
"Hah. Ondan sana tembih veren olmamıştır cano."diye yanıtladı Ceyhun çayından bir yudum alarak. "Oralara geceleri çıkma,kar geldi miydi burada göz gözü görmez. Atla arabaya da ben seni köyüne bırakayım."
"Zahmet etme ağabey."diye mırıldandı oğlan telaşla.
"Yok ya gezme olur bize de."diye mırıldandı Doğukan. "Ceyhun,araba anahtarını versene etrafta şey bıraktım sabah...."
"Ney?"
"Kullanılmış kondom attığımız arka koltuğa mı oturacak çocuk amına koyayım."diye fısıldadı Doğukan. "Anlamaz gerçi,tereyağ çaldık sanır."
"Dalga geçme amına koduğum."diye fısıldadı Ceyhun. "Garibin biri işte,saf çocuk."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yadlar Vilayeti
RomanceGece yarısı köy kabristanında hayvanlarıyla kaybolan Tarık ana sütü kadar temiz bir oğlandı. Köy kabristanında uygunsuz işler kovalayan iki delikanlı onun gözünü korkutmak ve alaya almak konusunda eğleniyor gibi duruyordu. Üstelik Tarık köyün ağab...