Kendini o denli tuhaf hissediyordu ki yaşadığı kafa karışıklığına bir anlam vermek dahi zordu. Elindeki ufacık ekran şimdiden tüm hayatı olmaya başlamıştı bile. Bütün dikkati telefondaydı. Biraz kurcalayınca nasıl çalıştığını anlamak zor olmamıştı. Kazayla bir kaç kez Ceyhun'u aramıştı lakin Ceyhun anlayışla karşılayıp sevimli bir gülüşle oğlanı matrağa almakla yetinmişti.
Tarık, küçük köyün civarında koyunlarını otlatmak üzere sabahın ilk ışıklarında yine ayaklanmıştı. Köy, etrafında sarp dağlarla çevriliydi ve kış mevsimi gelmişti. Hava buz gibiydi, soğuk rüzgarlar köyü sarhoş ediyordu.Tarık'ın kulakları ve burun uçları donmuş gibi hissediyordu ancak koyunlarını otlatmak zorundaydı. Sabahın erken saatlerinde, gökyüzü donmuş bir mavi renkteydi ve karla kaplı topraklar ışıltılıydı. Geceden ince bir çiğ düşmüştü. Hava kar toplamıştı.Tarık, eski ve yıpranmış kabanını giydi, ellerine kalın eldivenlerini geçirdi ve koyun sürüsünü gözetlemek için yola çıktı.
Köyden uzaklaştıkça , adımları çıtırdıyordu. Koyunlar, cılız toprak örtüyle kaplı otlaklarda bir şeyler bulmaya çalışıyordu. Tarık, yürüyerek biraz ısınmaya çalışsa da soğuk hava onu iyice kemirmekteydi. Ancak, koyunlarına bakan sevgi dolu gözleri ve onlar için gösterdiği özen, onu harekete geçiriyordu.
Onlar onun en yakın arkadaşlarıydı.
Hatta yeni tanıştığı Ceyhun ve Doğukan'ı saymazsa tek arkadaşları koyunlardı. Tavuklar ile kişisel husumetleri vardı çünkü tavuklar durmaksızın gaga atıyordu.
Koyun sürüsünü dikkatle otlatırken, sis altında kaybolmuş gibi görünen dağların güzellikleri onu etkiledi. Her bir kar tanesi, soğuk rüzgarın melodisiyle dans ediyordu. Tarık, çocukluğundan beri bu dağlara aşinaydı, ancak her seferinde doğanın güzelliği onu büyülemeye devam ediyordu.Öğle vakti geldiğinde, Tarık ve koyunları güneşin biraz ısı verdiği bir alan buldular. Tarık, yanında getirdiği az miktardaki yiyeceği tüketmişti.Günün ilerleyen saatlerinde, güneş ufukta kaybolmaya başlamıştı ve Tarık, koyunlarıyla birlikte köye doğru döndü. Karanlık çökerken, köy lambaları birer birer yanmaya başladı. Tarık, yorgun ama içi sıcacık hissederek koyunlarını ahıra götürdü. Onları rahat bir şekilde yerleştirdikten sonra, kendisi de evine doğru yol aldı.
Evine girdiğinde sıcak sobanın yanında oturarak ellerini ısıttı. Bir günün daha soğuk ama güzel bir şekilde geçtiğini düşündü. Kendini aklayıp pakladıktan sonra üzerine temiz şeyler giymişti.
Şimdi vakit ihtiyarların önüne bir tas aş ve su koymaktaydı. Onların ilaç saatleri denk gelmeden karınlarını doyurmalıydı.
"Yav,oğlum."dedi dişleri gedik amcası derin bir "süphanallah" çekerek. "Solunla bölme lavaşı,bereketi gidiyor sofranın."
Ve yine yapmıştı. İstemsizce sol elini kullandığı için kendini yine kötü hissediyordu. Elini lavaş ekmeğinden ateş almış gibi tez bir biçimde çekmişti.
Yemek olarak dünden artan çorba vardı. Biraz hamur işi ve yeşillikle birlikte çay yanında karın doyuracak kadar şey vardı. Bugün dağ bayır koyunlarla ilgilendiğinden sebep bir şey yapmaya vakti yoktu. Yaşlı yengesi de sırt ağrılarından inim inim inlerken yapabildiği tek şey tavukların altındaki yumurtaları toplamak ,kümesleri üstün körü süpürüp geçmek olmuştu. Yaşlıların ilaçlarını verdikten sonra onların kap kacaklarını toplamıştı.Şimdi kendisi de karnını doyurabilirdi. Sabahtan beri midesinde sadece haşlanmış yumurta,maydonoz ve lavaş mevcuttu. Lavaşın arasından biraz kesik peynir -süt kaynatırken üstünden toplanan ekşimeli- ve yumurta ile karnını doyurmuştu. Soğuk hava onu acıktırmıştı.
Yaşlıların sobasını harladıktan sonra ilaçlarını verip yatırmıştı. Onlar akşam karanlığında yatarlardı,sabah ilk gün doğumunda kalkarlardı.
Kendisi sobanın başında oturup tek dişe düşmüş ve kapanma uyarısı vermekteydi.
Fazla kurcalayıp bozmuş muydu bu kadar erken bitmesi normal miydi ?
Tarık, sobanın çıtırtıları arasında oturmuşken, pencerenin tıkırdamasını duydu. Gözleri bir an karardı, soğuk rüzgarın evine giriş yapmaması için pencereyi kontrol etti. Ancak, pencerenin tıkırdamasının ardında başka bir sebep olduğunu fark etti. Aniden içeriye giren soğuk hava, Tarık'ın yüreğini hoplattı.Pencerenin açıldığı yerden içeriye dolan soğuk rüzgar, ardında genç ve yakışıklı bir adamı getirmişti. Tarık, onun kim olduğunu anlamak için genç adama bakarken, genç adam tebessüm ederek göz kırptı.
"Eğleniyor musun süt güzeli ?"diye mırıldandı Ceyhun
Tarık, bir an şaşkınlıkla Ceyhun'a baktı ancak ardından kibar bir gülümsemeyle devam etti.
"Korktum,hava alsın diye açtıydım camı, hoş geldin Ceyhun. İçeri gel, ısın. Soğuk hava iyice çöktü bugün."
Ceyhun, içeri adımını attığında, Tarık dudaklarını dişlemişti.
"Kapıdan gelmeyeyim dedim farklılık olsun,ha."
Camdan içeri atlayıp salona geldiğinde oğlan eğilip onun ayakkabılarını çıkarmıştı. Bu Ceyhun'un o denli hoşuna gitmişti ki önüne eğilen oğlana sıcak bir bakış yollamıştı.
"Uyuyacak mıydın?"
"Yok."dedi Tarık endişeyle. "Ama yaşlıları uyuttum."diye mırıldandı.
"Saat daha akşam altı falan."diye mırıldandı Ceyhun tek kaşını havaya kaldırıp. "Ciddi ciddi uyudular mı ?"
"Hep öyleler." dedi Tarık kızaran yanaklarıyla. "Doğukan Abi nasıl ? O gelmedi mi ?"
"Neyse."dedi Ceyhun kendini belli eden sakal ve bıyığını sıvazlayarak. "Yok gelmez o,ben şarj getireyim sana dedim."
"Anlamadım ?"
"Şarj gülüm,sokacaksın çalışacak yoksa kapanır."diye mırıldandı Ceyhun. "Ee ,gün içinde beni üçüncüden sonra aramayı bıraktın. Darılmadıysan yani çözdün diye varsaydım."
"Çözdüm."dedi Tarık kıkırtıyla birlikte. "Kusura bakma,affet."
"Bakmadım kusura."diye mırıldandı Ceyhun.
Oğlanın kızaran yanaklarını şöylece bir süzüp göz kırpmıştı.Eğilip oğlanın yanağından makas aldığında ise onun teninin ateş gibi cayır cayır olduğunu hissetmişti.
"Zahmet ettin buraya kadar getirdin ne gerek vardı,mahcup oluyorum hep."
"Yoo,ben de reçellerini yiyorum."dedi Ceyhun palavra sıkarak. Zira daha tadına bile bakmamıştı. Eve adımlayamamıştı.
Doğukan ile birlikte kıraathane lavabosunda biraz zaman geçirmesi gerekmişti. Bugün Doğukan'ın giydiği süveter ve pantolon kumaşı tenine öyle hoş durmuştu ki Ceyhun daha fazla sabredememişti.Okey oynadıkları masa altından örtüye saklaya saklaya eliyle okşaması da manidardı. Doğukan'ın elleri hep mucizeler yaratırdı ve yer zaman kavramını silip atardı.
Öyle ki mezarlıkta buz gibi soğukta bu oğlana rezil bile olmuşlardı,kıl payı.Oğlan safozun teki çıkmasaydı rezillerdi en azından.
"Ceyhun Abi."diye mırıldandı Tarık. "Gerçekten haftasonu yöresel pazara geçtiğimde ben sana bunların parasını..."
"Şttt."diye fısıldadı Ceyhun göz kırparak. "Para mevzusunu duymamış olayım."
O akşam vaktinde kapılarının çalınması pek de hayra alamet değildi lakin akşamın sedasında kuş uçmaz kervan geçmez evlerinin kapısı çalınmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yadlar Vilayeti
RomanceGece yarısı köy kabristanında hayvanlarıyla kaybolan Tarık ana sütü kadar temiz bir oğlandı. Köy kabristanında uygunsuz işler kovalayan iki delikanlı onun gözünü korkutmak ve alaya almak konusunda eğleniyor gibi duruyordu. Üstelik Tarık köyün ağab...