O an, beklenmedik bir şekilde kapının tok bir şekilde çalındığını duydu. Tarık'ın gözleri şaşkınlıkla Ceyhun'a döndü. Ceyhun da şaşkınlıkla başını salladı.
"Hayrola akşam akşam,birini mi bekliyordun."dedi Ceyhun imayla.
"Yok belki Doğukan Ağabeydir ?"
İkisi birlikte kapıya doğru yürüdüklerinde Ceyhun göz devirmişti.
Kapıyı açtıklarında karşılarında yaşlı, tombul ve fıçı bıyıklı bir adam belirdi. Adamın görüntüsü, tosalak tospağaya benzeyen bir hava taşıyordu. Adamın gözlüğünün altında parıldayan yaşlı gözleri, odadaki herkesin dikkatini çekti.
Muhtar, kuru bir öksürükle konuşmaya başladı. "Selamünaleyküm, ben muhtar. Size bir konu hakkında bilgi vermek için geldim," dedi. Tarık ve Ceyhun, şüpheyle muhtarı süzmeye başladılar.
Onu içeri buyur ettiklerinde Ceyhun iç güdüsel olarak Tarık'ın arkasında duruyordu ve oğlanın belinden kavramıştı.
Oğlan bu teması o kadar "yanlış anlamaktan" bile uzaktı ki irkilmemişti.
"Emmiyle bibi yok muydu?"dedi muhtar. Kışın ortasında terleyen boynunu mendil ucuyla silmeye başlamıştı.
Muhtar, köyde bir dizi etkinlik ve yardım organizasyonu planlandığını, bu etkinliklerin köy halkını bir araya getirerek dayanışmayı artırmayı amaçladığını anlattı. Ayrıca, kışın daha sert geçmesi nedeniyle köydeki ihtiyaç sahibi ailelere yardım eli uzatılması için bir kampanya düzenleneceğini de söyledi.
"Sizde de yaşlı var hem dedik kömür yardımı olsun hem de hac kafilesine bibiyle emmiyi yazdıralım dedik."
"Hac mı?"dedi Ceyhun alayla. "Kaç para isteyecen de hele muhtar."
"Yok."dedi muhtar elini kalbine koyarak üç kez patpatlamıştı. "Bizdeki Allah sevgisi,bizdeki vatana millete hayırlı bir vatandaş olma arzusu. Nefsim için yananlardan olmayı cenabı rabbim ırak tutsun benden. Bağış topladık,yaşlılarımızı hacı kafilesine katalım dedik. Ahir ömürlerinde ibadetlerini tam yerine getiren birer müslüman olsunlar istedik."
"Martta seçimler var hele ondan senin karın ağrın."dedi Ceyhun sırıtarak. Oğlanın uzattığı çaydan uzun bir nefes çekerken yeniden sırıtmıştı. "Derdin bizim reylerde desene."
"Vallah billah sümme haşşa günahımı alıyorsun Ceyhun oğlum."diye mırıldandı muhtar bozulmuş bir ifadeyle. "Ama reyinizi bana vermezseniz de nasıl gücüm yetsin oğlum,küçücük köy. Ankara'ya bir posta işimiz olsa bekle ki dönsünler."
"E sen bir kaç yıl önce de doğalgaz getiriyordun be dayı."diye mırıldandı Ceyhun. "Noldu Rusya sana da mı ambargo çekti."
"Yemek ister misiniz,kurayım mı bir şeyler sofraya."diye mırıldandı Tarık.
Hac işi hiç içine sinmemişti. Bu yaşlılar ortalık yerde ölüp kalırlardı,onca yolu ve hac zorluğunu kaldıramazlardı. Buna rağmen dindar amcası ve yengesinin bu yolda "şehadete ermek" için kefenlerini giyip yollarına çıkacağına da neredeyse emindi. Muhtar eşşeğin kulağına karpuz kabuğu ihtimalini koyup giderse de rahat durmazlardı.
İlle de hacı olacaz der dururlardı.
Tarık istemsizce sol eliyle çay kaşığı tuttuğunu fark edince eli yanmış gibi bırakmıştı kenara.
"Elin mi acıdı ?"dedi Ceyhun oğlanın parmaklarına bakarak. "İyi misin."
"İ-İiyim."dedi Tarık derin bir nefesle.
"De hadi muhtar,araban yoksa bırakayım."diye mırıldandı Ceyhun. "Bizim şu arsa işini de bir konuşuveririz,bizim sülaleden sırf yetmiş tane rey çıkıyor. İyi hesapla kitapla derim."
"Gidiyor musun ağabey."
"Hadi görüşürüz,şarj aletine dikkat et. Meydanda bırakma,kaybetme."diye mırıldandı Ceyhun göz kırpıp. "İyi geceler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yadlar Vilayeti
RomanceGece yarısı köy kabristanında hayvanlarıyla kaybolan Tarık ana sütü kadar temiz bir oğlandı. Köy kabristanında uygunsuz işler kovalayan iki delikanlı onun gözünü korkutmak ve alaya almak konusunda eğleniyor gibi duruyordu. Üstelik Tarık köyün ağab...