Musallat

2.6K 181 10
                                    

İnsan zihni dibi olmayan bir kuyuya benziyordu. Bir fikir atar gibi fırlatıp atacağın taşın sesinin derinden çınlayıp çınlamayacağı bile meçhuldü.

Tarık o gece o kadar amansız kabuslarla boğuşmuştu ki neredeyse zihninin eriyip gittiğini hissediyordu. Huzursuzca uykusunda "karabasan" denilen ağırlıkla mücadele ediyor gibiydi. Adeta görünmez bir kuvvetle yatağa bastırılıyor,elleri ayakları işlevini yitirmiş halde pelte gibi yığılıp duruyordu. Dahası ağzını açmak ve avaz avaz çığlık atmak neredeyse imkansız gibiydi. Göğsüne oturan ağırlık,üzerinde hissettiği yük ile birlikte çığlık çığlığa sessizce kendi içine doğru haykırıyor gibiydi.

Kabuslarında çok sevdiği sürüsüyle birlikte dağda geziniyordu lakin geçmemesi gereken kabristan sınırından geçiyordu. Gündüz başlayan rüyası ansızın karanlık ve ıssız bir gece yarısı olarak sahne değiştiriyordu. Koyunları ve kuzuları bir araya toplamak üzere didinse de yaşlı köpeğini çağırmak için çaba sarf etse de zavallı köpeğin cılız ulumalarına karşın kurtların sürü halinde topyekun haykırışlarını duyuyordu. Bununla birlikte kabristan üzerinden yükselen sis perdesi onu ve sürüsünü adeta içine alıyor,kapsıyordu.

Tarık ter içerisinde rüyada kurtulmaya çalışıyordu ve o gece duyduğu iniltileri,fısıltılı haykırışları zihninde tekrar tekrar duyuyordu. Gece boyunca karanlığa karışan inildemelerin haddi desabı yoktu sanki müezzin çıkıp kulağında haykırıyor gibi yüksek bir desibelde şiddetle kulağının içinde yankı buluyordu. Tarık iniltilere kendi inildemeleri eşlik ederek uyanmıştı.Kan ter içerisinde uyandığında soba çoktan yanmıştı. Öyle sıcak olmuştu ki kendisi bile bunalmıştı. Sabahları üşüyerek uyanmaya o denli alışmıştı ki evde sobayı ilk yakan olmaya alışmıştı ve neredeyse soğuksuz bir sabahla uyanmak onun adına ilginç bir tecrübe oluyordu.

"Günaydın Tarık."dedi Ceyhun uykudan şişik gözlerle.

Oğlan apar topar kalkmaya yeltense de çekingeyle onun yüzüne bakınmıştı.

O bir beslemeydi. Yani havanın soğuğunda ve ayazında titreyerek soba yakmaya ve evin kalan işlerini üstlenmeye o denli alışmıştı ki birinin onun için erkenden kalkıp da sobayı yakması tuhaf geliyordu. Bununla birlikte bir yerde fayda sağlanmaya,yararlı olmak haricinde varlığının olmamasına o denli alışmıştı ki Ceyhun'un soba yakması ona kendini kötü hissettirmişti.Var oluş amacı buydu. Evde ailesine,burada amca ve yengesine sobayı yakmak. Etrafı süpürüp temiz hale getirmek,hayvanlarla ilgilenmek ,pazara hayvansal ürünleri çıkarmak. Bu. Bu kadardı.

"Abi kusura bakma uyumuşum çok."dedi Tarık kuruyan boğazıyla. "K-Kabus gördüm de az,bırak ben yakayım ne zahmet ettin. Misafirsin sen hem."

"Sen dün ayaklarımı yıkayınca ben de üşüme diye sobanı yakabilirim dedim be."diye yanıtlamıştı Ceyhun.

Çapkınca oğlanı süzen iri gözleri istemsizce kirli sakal bıyıklarıyla oynama hissi veriyordu. Oğlanın sıcaktan al al olan yanakları,uykudan şişik dudakları ve terli ıslak saçları o denli hoşuna gitmişti ki neredeyse dün gece yaptığı haysiyetsizliği yeniden tekrarlayacak kadar iradesiz hissediyordu.

"Ne gördün anlat hele."

"Abi,kabristan."dedi Tarık telaşla yorganını toparlarken. "Yani o gece,malum gece hani duydum da onları. Siz dediniz ya düstursuz daldım diye kovaladılar beni."

Ceyhun onun ne anlattığını anlamayarak yüzüne bakınsa da kabahatleri bir değildi,iki değildi. Ele avuca sığmayan yalan dolanlarını kendi de unutuyordu. Oysa o gece sevişecek yer bulamayınca apar topar mezarlıkların kuytusunda Doğukan'ın içine yerleşmiş,zevk çığlıklarını duyan oğlan da mevzuya uyanmasın diye böyle bir yalan uyduruvermişlerdi.

"Ha."dedi Ceyhun tereddütle.

Biz sana oyun ettik demek istiyordu. Zira oğlan o kadar ürkek,narin ve korkak duruyordu ki gece rüyasında bile inin cinin ona musallat olduğuna inanacak saflıktaydı.

"Geçmezsin oralardan olur da biter dedik ya canım."diye mırıldandı Ceyhun.

"Bi hoca var ama gitsem mi ki ?"dedi Tarık. "Daha kötü olur dediniz,kızarlarmış ya bana."

"Kızarlar yavrum tabi."dedi Ceyhun derin bir nefesle. "Arabayla gezdiricem seni."

"Olmaz."dedi Tarık kızarık yanaklarıyla. "Amcamla yengeyi kim doyuracak?"

"E ısıt koy,yesinler."

"Bekler misin beni o kadar?"diye mırıldandı Tarık göz süzüp. "İşinden geri komayayım sonra?"

"Ben tüyeyim moruklar uyanmadan."diye mırıldandı Ceyhun. "Valla başında sigara da yakamadım geberecem sigarasızlıktan,arabadayım ben ısıtayım hem. Sen de atla gel."

"Tamamdır."dedi Tarık derin bir nefesle. "Nereleri gezeceğiz ki?"

"Arabada ikimiz kalalım da."dedi Ceyhun göz kırpıp. "Bakarız orasına,ha?"

"Köy meydanına iner miyiz ?"

"Sen istersen seni İstanbul'a götürürüm."diye yanıtladı Ceyhun alayla. "Unut sen cini mini,yaklaşmazsan duymazsın olur biter."

Ceyhun üzeri karla kaplı arabasını balçıktan çıkarmak ve biraz ısıtmak üzere evden ayrıldığında gün henüz yeni aydınlanıyordu. Karanlık yeni yeni sökerken Tarık mutfağa adımlamıştı.

Zavallı ineklerin ve koyunların bol kaymaklı yoğurtları pek lezzetli oluyordu. Ancak sürekli sağılmaktan memeleri o kadar acıyordu ki Tarık onları sağarken ne kadar nazik davranırsa davransın canlarını yakmış gibi kaçışmalarından huzursuz oluyordu.

Amcasından eşşek yüküyle dayak yemişti. Yaşlı adam oğlanın enselerinde baston da indirmişti,iteleyip kakalamıştı da. Ama Tarık kıyamıyordu çünkü sürekli çamura ve pisliğe yatmaktan zaten tahriş olan meme uçları ile sürekli doğurup sağılmaktan yara olan etleri yüzünden hayvanlar acı çekiyordu. Elbette sütü sağılmazsa daha çok ağrı ve acı verecekti ancak bunu yaparken canı yansın istemiyordu. Sünger ve bolca pudralı eldiven almıştı lastikten. Kenara koyduğu üç beş reçel parasından kendisi için aldığı tek şey bunlardı.

En azından ıslak süngerin yumuşak kısmı ile ovalayınca ve ellerinde lastik eldivenler olunca canları acımıyor hatta yaralanmıyorlardı. Tarık da mutlu oluyordu.

"Euzu besmele.."dedi Tarık korkuyla.

Amcası kafasına ve bacaklarına baston çala çala dövdüğünden beridir ineklere aldığı slikon eldivenleri ve süngerleri gizli bir çekmeceye koyuyordu. Yaşlıların gözü göremeyeceği kadar tenhadaydı. Ruhları bile duymuyordu. Tarık'ın tek gizlisi bir mahrem yeriydi bir de bu şeylerdi. Kendisi dışında kimse el sürmezdi evin bu kısmındaki ambara.

Süngerler dağılmıştı,eldivenler yerlere saçılmıştı. Bulaşık deterjanı bile yamulmuş halde duruyordu köşede.

Tarık korkudan dolan gözleriyle bildiği tüm duaları ezbere okuyordu.

Ona musallat olmuşlardı.

Onlar tarafından ziyaret ediliyordu.

Buna emindi. Kabristan'da yatan ötekileri rahatsız etmişti bedeli de musallat idi.

Yaşlılara geceden kalma tarhana çorbasını ve bir kaç dilim ekmeği ısıtıp koyarken kendisi ve Ceyhun da yolda yesin diye bir şeyler hazırladı.

Ceyhun ona kahvaltı ısmarlamayı teklif etmişti ama Tarık utanıyordu. Ceyhun'un parasını harcamak istemiyordu. Kendi parası yoktu ki teklif edecekti zaten. Ceyhun zaten ona telefon bile vermişti,daha ne olsundu. Ona sürekli borçlu hissetmekten geri duramıyordu.

İkisi için ekmeğe dürülü bir şeyler hazırladığında sağ ayakla girip çıkmaya özen gösterse de solla giriş yapmıştı kapı eşiğinden.

Aklına yine işine şeytan karışacağı gerçeği geldiğinde "Tövbe."dedi göğe bakarak. "Allah'ım çok tövbe..."





Yadlar VilayetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin