1.8

166 17 4
                                    

Do-woo'nun Kore'ye gelmesinin üzerinden üç gün geçmişti. Bu üç gün içinde Minho, Chan, Hyunjin ve Changbin depodaki işlerini bitirmişti. Jisung kararını vermişti ve en önemlisi bugün abisiyle beraber Malezya'ya dönücekti. Bir süre ailesi ile vakit geçirecek ve daha sonra evleneceği kişi ile tanışacaktı. Peki kiminle evlenecekti ki? Nasıl biriydi? Ne tür şeyler severdi? Sessiz biri miydi? Konuşkan mıydı? Kesinlikle sessiz biri olduğunu düşünüyordu Jisung. Genelde öyle olmaz mıydı? Kasıntı, sessiz, sıkıcı, orta yaşlarda, kuralcı ve baskıcı.

O öyle kişileri sevmezdi ki! Onun ideal tipi yakışıklı, sessiz ama iyi bir dinleyici, anormal bir kişiliğe sahip, güçlü, eğlenceli, genç, rahat ama korumacı, kuralları fazla takmayan biriydi. Kendisinin de bazı kuralları vardı ve o bu kurallara fazla takmazdı. Evleneceği kişiyi soktuğu kalıpta bardağın yerinin bile belli bir kuları olduğunu düşünmeden edemedi. Kendinin kuralları basitti. Ama şimdi ya evleneceği kişi saçma sapan kurallar koyup onu hayattan bıktırırsa ne olacaktı? SIKINTIDAN PATLARDI! O kaos olmadan yapmazdı ki? Nasıl yapacaktı?

Jisung'u bu düşüncelerden ayıran şey kapısının tıklanması olmuştu. "Gir!" diye seslenmişti. Kapısı açılıp içeri Jeongin girdiğinde ise hafifçe gülümsedi Jisung. Dün akşam kararını verdiğini ve gideceğini söylemişti Jisung onlara. Jeongin de bunu duyduğundan beri Jisung'un vaz geçmesi için dil döküp durmuştu. Zaten konuşmanın yarısında dayanamayıp göz yaşlarını serbest bırakmıştı. Gece sonunda ağlayarak uyuya kalmış ve Do-woo hyung onu Seungmin ile birlikte kaldıkları odaya taşımıştı.

Gece yarısı uykusunda iniltiye benzer sesler çıkarıp sayıklayamıştı. Seungmin de gece seslere kalkıp Jeongin'i kontrol ettiğinde ateşinin çıktığını görmüş ve hemen diğerlerini uyandırmıştı. Durumu diğer dörtlü ye açıklandıktan sonra da önce Jeongin'in ateşini düşürmeye uğraşmışlar, bunu başarınca da hastaneye gidip Jeongin'e test yaptırmışlardı. Eh fazla üzüntü nedeniyle ateşi çıktığı anlaşıldığında ise eve dönmüşlerdi.

Şimdi ise kan çanağına dönmüş gözleri, çekmekten kızarmış burnu ve göz yaşlarını silmekten tahriş ettiği göz çevresi ile hyung'unun karşısında ayakta dikilmişti Jeongin. "Hyung... Gitmesen? Olmaz mı?" demişti ağlamaktan kısılmış sesiyle. "Jeongin.. Sadece iki hafta tamam mı? Sadece tanışıcağım. Şey gibi düşün, ailem ile vakit geçirmeye gitmişim gibi? Ki bir bakıma öyle." demişti Jisung da gülümsemeye çalışarak.

Zoraki güldüğü belli olmasına rağmen küçük bir baş sallamasıyla onayladı onu Jeongin. "Ama içimden bir ses sen gidip geri Kore'ye dönsen bile uzun süre görüşemeyeceğimizi söylüyor. İçinde kötü bir his var hyung.. Ve ben bu kötü hissi engelleyemiyorum.." demişti Jeongin endişeli sesiyle. Bunun üzerine Jisung dün gece Seungmin ile aralarında geçen konuşmayı hatırladı.

*****

" uykusunda ne dedi?" diye sordu Jisung. "Tam anlayamadım ama 'Ung gitme, uyuma, kapatma' gibi şeyler dedi. Jisung rüyasında ne gördüyse bu seninle ilgili. Gitmeni istemiyor ve bu bilinç altına işlemiş olmalı. Ung kelimesi de adında geçiyor Ji.." demişti Seungmin de. "Tamam da neden? Rüyasında ne gördü de bu kadar korktu gitmemden?" diye sordu Jisung. "Bilmiyorum Ji.. Ama bildiğim bir şey varsa da gitme işini bir kez daha düşünmen." demişti Seungmin de ve Jeongin ile kaldıkları odaya geri dönmüştü.

*****

"Hyung?" dedi Jeongin dalıp giden Jisung'a karşı. "Ha? Ha- efendim Jeong?" demişti Jisung transtan çıkar gibi. "Gitme hyung. İçimde kötü bir his var.. Gitme.." konuşurken gözleri doldu tekrar. Daha ne kadar ağlayacaktı ki? Dün akşamdan geceye, geceden sabaha ve sabahtan öğleye kadar ağlamış, ağlaması dindiği anda Jisung'un yanına gelmişti.

"Jeong'um, bak cidden sadece bir hafta gidip geleceğim hemen. Söz veriyorum hiçbir şey olmayacak. Cidden söz veriyorum.." demişti Jisung da. Bir süre daha Jeongin'i sakinleştirip valizini hazırlamaya devam etmişti.

Daha sonra abisi ile birlikte evden çıkmış ve  gelen taksiye valizleri yerleştirip kendileri de taksiye binince havalimanına doğru yola çıkmışlardı. Yaklaşık bir saatin ardından hava limanına ulaşmışlar ve iki saat daha geçtiğinde anca uçağa binmişlerdi. Kalkış için telefonlarını kapatmış, kemerlerini bağlamış ve arkalarına yaslanarak hostesin dediklerini dinlemişlerdi. Hostesin konuşması bittikten bir süre sonra uçak haraket geçmişti.

**********

Uçak sonunda inmiş ve Malezya'ya ulaşmıştı ikili. Valizlerini alıp havalimanından ayrılan ikili bir taksiye binerek aile evine gidiyorlardı. Şimdi ise yapılması gereken tek şey Han Jisung'un 'müstakbel kocası' ile tanışması ve ailesi ile güzelce vakit geçirmesi olucaktı.

Çok uzun zaman oldu ve kısa bir bölüm oldu biliyorum ve bunun için özür diliyorum ancak sınav haftamdayım ve bu beni meşgul ediyor.. Sadece bu da değil aklıma fikir geldikçe yazıyorum ancak bu fikirleri birbirlerine nasıl bağlayacağım hakkında hiç bir hikrim yok bu nedenle tekrar tekrar yazmak zorunda kalıyorum...
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum<3

Byeeeeeeee<3

Mafya'm°^°minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin