G.Z 17

27 9 0
                                    

Elfin'in Anlatımı

Tüm gücüm çekilmiş gibi hissediyordum, yorgundum; bir savaş başlatmak zorunda kalmıştım, zarar gördüğüm ve zarar verdiğim bir savaş. Kaybedeceğimi bile bile oynamıştım bu savaş oyununda ve kaybetmiştim ama karşı taraftan da kazanan olmamıştı. Her iki tarafta dağılmış, parçalanmıştı. Sonra geri çekildim, aylarca belkide yıllarca sessiz kaldım; savaşı durdurmak zorunda kaldım. Ve en sonunda sessizliğimi bozdum, tekrar savaşa girdiğimde her şey bitmişti; geriye sadece o ve benim enkazım kalmıştı. Ama yine pes etmedim, bu sefer zorunluluğun getirdiği bir savaş değildi bu, kendini gösterme çabası ile başlayan bir savaştı. Savaştım, kendimi anlattım ve şimdi gerçekten geri çekilme sırası gelmişti. Çünkü artık savaşabileceğim biri yoktu, savaşmak için nedenim de kalmamıştı üstelik.

Üstümdeki bol kazağı çıkarırken dolaptan aldığım kıyafetlerim ile bitkin bir şekilde kendimi arkamdaki yatağa bıraktım ve öylece karoyu izleyerek oturdum. Ders çalışmak için birkaç gündür Cenker ve arkadaşının kiraladığı ama arkadaşının kalmadığı evde kalıyordum. Olayın olduğu sene okulu dondurduğum için alttan almam gereken son birkaç dersim vardı. Her ne kadar Fırat ve arkadaşları okulu 3 senedir bıraktığımı düşünsede aslında sadece bir sene okula gitmemiştim; kalan iki sene boyunca okula tek tük gitmiş, sınavların çoğunu bilerek büte bırakmıştım çünkü biliyordum ki Fırat'a görünmemek için tek yol buydu.

Kapı çalınmadan açıldığında başımı kaldırıp gelene baktım, Cenker kafasını kapıdan uzattı ve bana baktı. "Pardon, düşünemedim," diyerek geri çıkacağında ne olduğunu anlamamıştım. Kaşlarımı anlam veremediğim için çatmışken üstümdeki kazağı çıkardığımı yeni fark ettim. Üstümde kemik atlet vardı.

"Sorun değil, gel." Hızlıca yanıma koyduğum tişörtü düzeltip giydiğimde içeri girdi ve yanıma gelerek yatağa oturdu. "Bir şey mi oldu?" Diye sordum yüzüme ciddiyetle bakınca.

Sabah bir anlık cesaret ile kampüste şarkı söylerken çok rahattım ama sonra bunu neden yaptığımı düşünüp durmuştum. Fırat'ın yanında gördüğüm, güzel olduğunu inkar edemeyeceğim kadar hoş olan kızın samimiyeti sinirlerime dokunmuştu. Fırat'ın değil ama kızın canını yakmak istemiştim, aralarında her ne varsa kabullenmek istemiyordum ama şarkıda dediği gibi savaşmayacaktım da. Çünkü biliyordum ki Fırat ile aramızda tekrar bir şey olmayacaktı.

Sahneden indikten sonra kızın gidişini gördüğüm için memnundum ama uzaktan gördüğüm sahnenin canımı yaktığını gizleme gereği duymamıştım. Hangisi ilk adımı atmıştı bilmiyordum ama öpüşmüşlerdi. Her şey ters tepmiş, dönüp beni bulmuştu. Canı yanan değil, can yakan olmak istemiştim fakat olmamıştı; kendim etmiş kendim bulmuştum.

Cenker beni çekip aldığında öfkem, kabullenişim önüne geçmek üzereydi. "İyi misin?" Diye sorduğunda düşüncelerimi toplayıp kaldırdım. Gülümseyerek ona baktım, o iyi bir adamdı. "Kötü olmam için bir sebep yok!" Diyerek omzuna vurduğumda dalga geçiyordum. Gülüp başını iki yana sallarken siyah saçlarını karıştırdım.

"Güzel," dedi ve sonra devam edip etmeme konusunda kararsız kaldı. "Onun için üzülmeni istemem açıkçası." Diyerek tamamladı cümlesini.

"Onun için üzülmüyorum, kabullendim. Bizden bir halt olmaz." Güldüğümde, söylediklerimde ciddiydim. Bunu anladığında kolunu belime dolayıp bana sarıldı ve başını boynuma gömdüğünde bana birden sarılmış olmasının getirdiği şokla kalakaldım. Geri çekilmeden önce fısıldadı. "Geçmişinin peşini bıraktığın ve kabullendiğin için senin adına çok mutluyum." Geri çekildiğinde suratı asıktı. "Ama ona aşık mısın hâlâ? Onun için miydi bu öfken?"

Geçmişin Zincirleri Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin