Gözlerimi kapatıp rüzgarı tenimde hissederken yan oturup ayaklarımı koltuğun kenarından sarkıtarak sallandırdığım küçük, tekli koltukta. İyice yayılarak bizimkilerin belli belirsiz duyduğum sohbetine daha çok kulak vererek uykuya dalmak için uğraştım ama olmadı. Her söz küçük bir fısıltı gibi geliyordu artık bana. Gözlerimi belli belirsiz açıp karşımdaki gece manzarasına baktım; karanlıkta parlayan şehrin turuncu, beyaz ışıkları, yüksek binalar, o binalardan gelen küçük ışıklar, otobanın uzak gürültüsü, yanıp sönen tabelaları, gelip giden araçlar ve araçların ışıkları. Sert bir rüzgar sürekli tenimizi sarıp geçerken karşımdaki manzarayı izlemek en sevdiğim şey olsa bile şuan için uyku bana daha ağır basıyordu. Sallanan ayaklarım hız kaybederken telefonuma gelen bildirim ile hâlâ yarı açık olan gözlerimi karnımın üstündeki bildirim ile açılan telefona çevirdim. Elfin'in sabahtan beri okumadığım mesajlarına birkaç tane daha ekleniyordu. Telefonu elimin tersi ile itip kendi bedenim ve koltuk arasına düşmesine izin vererek bildirim seslerini en aza indirerek gözlerimi tekrar kapattım.
"Uyuyor mu?" Diye sordu Sezai hâlâ bir fısıltı gibi duyduğum ses tonu ile. Beni mi soruyordu bilmiyordum ama kimseden cevap gelmediğinde kafamı sağa çevirip koltuğun üstünden onlara baktım. Birkan ve Ekin çift kişilik koltukta oturarak kafa kafaya vermiş üstlerindeki ortak çarşafa sarılıp uyuyorlardı. Mert elindeki sigarayı dudaklarına götürüp derin bir nefes aldığında fazlası ile dertli gözüküyordu. Faraz sırtını oturduğu çift kişilik koltuğun arkasına kolunu atmış dik bir şekilde oturuyordu. Son olarak Sezai ise Faraz'ın yanında oturmuş, kollarını dizine yaslayarak oturuyordu. Onlar karşılıklı koltuklarda oturmuş iken ben koltuğumu, U şeklini alan oturma grubundan ayırmış manzaraya doğru çevirerek kendimi onlardan soyutlamıştım.
"Uyandın mı?" Diye sordu Sezai başımın onlara dönük olduğunu fark edince. "Hayır," diyerek başımı geri yasladım az önceki yerine ve gözlerimi kapattım. "Yurda gidelim mi artık? Zaten geçen gün geç kaldık bu günde geç kalırsak Ahmet abi asla göz yummaz bundan sonra." Bu sefer Faraz konuştuğunda duymamış gibi yaparak daha çok yayıldım olduğum yere. Telefonuma ardı ardına onlarca bildirim yağmaya başlığında başka birinden geldiğini düşünüp telefonu elime aldım ama yine Elfin'den geldiğini görünce umursamadan telefonu geri yerine attım.
AVM gezimiz, Elfin ve peşinden sürüklediği Cenker ikilisinin takibi yüzünden Faraz'ın olay çıkararak tartışmaya girmesi ve benim oradakilere rezil olmadan bizi oradan çıkarmam ile son bulmuştu. Elfin, Faraz'ı her şeye dahil olup burnunu soktuğu için suçlu bulurken, Faraz Elfin'in tam bir yüzsüz olup bizi takip ettiklerini fark ettiğini yüzüne yüzüne haykırmıştı. Hepimizin morali bu saçma tartışma yüzünden ve tamamlanmayan alışverişimiz sayesinde düşerken, sıfır moral ile 2 saatlik blok derse girmiştik. Orada da profesörün bitmek bilemeyen ders sorularına ve azarlamalarına katlandığımız için hepimizi oldukça bitiktik.
AVM'den çıktığımız andan beri ise saat başı gelen Elfin'in mesajlarına maruz kalmıştım. Beni rahatsız ettiği için ona, AVM'de ona kızmadığım için kendime kızgındım. Kendime kızgınlığım mesajların sesi ile kat kat arttığında kendimi yine tek başıma, tüm şehir ayaklarımın altında ışıl ışıl dururken düşünerek bulmuştum. İçime doğan hislerin hepsinin ne olduğunu anlamlandırmak yerine gözlerimi kapatıp her şeyi yok saydığım gibi onları da yok saymaya çalışıyordum. İçime sıkıntı ile derin bir nefes çekerken olduğum yerde doğruluktan sonra üstümdeki örtüyü yere değmesin diye hızlıca toparlayarak köşeye çektim ve ayağa kalktım. Birkaç saniye daha şehrin sessiz gürültüsünü, araç seslerini dinledim; otobandaki araçların farlarını, trafik lambalarını ışıklarını, sokak lambalarını ve şehrin renk renk ışığını izledim.
Bir el gelip de boğazıma yapışıyor ve içime çekmeye çalıştığım nefesi kesmek için çabalıyor gibi hissediyordum. Hayatımı rayına oturtmuşken birden Elfin'in çıkıp gelmesi, hayatıma tekrar girmeye çalışması benim için bir şey ifade etmiyordu ama eğlencemizi bozması, bugün arkadaşlarımın huzurunu kaçırması sinirimi bozuyordu. 10 gün, koskoca 10 gün olmuştu ama yinede hayatıma girme çabalarını her gün devam ettiriyordu; hayır dememe, binlerce kez terslememe rağmen bıkmamıştı ve bu artık rahatsız edici bir durum olmaya başlamıştı. Sesim fazla çıkmıyordu ama canımı çok sıkıyordu. İçten içe kendimi yiyor, sürekli kafamdaki sesleri bastırmaya çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Zincirleri
Novela JuvenilMilyonlarca insanın olduğu yerde, varlığımdan sadece birkaç insan haberdar olsa bile şuan, küçük bir sokakta, büyük bir şehirde, bir sürü ses ve gürültünün arasında, tek başımaydım. Sadece ben ve ölüm korkum vardı. Karanlık bana kollarını açarken ke...