G.Z 20

17 4 0
                                    

Karanlığın içinde tüm gücümle koştum, düzensiz nefeslerim kesilmek üzere olduğu hâlde koşmaya devam ettim; esen sert rüzgar saçlarımın yüzüme çarpmasına neden olduğu için önümü zor görüyordum ama koşmaya bırakmadım. Kesik kesik aldığım nefesler bana hiç yardımcı olmuyordu. Aksine beni yavaşlatıyordu fakat durmadım, duramazdım. Beni bekleyen biri vardı; ben burada zar zor nefes alırken son nefesini vermek için beni bekleyen biri vardı.

Botlarımın ezdiği her bir çiçek hatta otlar bile bana kırgın şekilde can verirken son nefesine yetişmek için koştuğum kişi bana kırgın olarak ölmesin diye var gücümle koştum. Bensiz son nefesini vermesin istedim, benden duyacağı son bir cümle vardı. Hep duymak istediği bir cümle...

Koştuğum karanlık ormanın içinde kaybolduğumu fark ettiğimde olduğum yerde durmak zorunda kaldım. Ellerimi, diz kapaklarıma yerleştirirken yarım saattir koştuğum için ciğerlerimin yandığını, bedenimin yığılmak için fırsat kolladığını yeni fark ediyordum. Nefesimi düzenlemeye çalıştım. "Lütfen," diye fısıldadım. "Lütfen onu bulabileyim." Fısıltılı sesim rüzgarın dans ettirdiği yaprak seslerine karıştı. O ölmek üzereydi ve ben onu bulamıyordum. Durmaktan vazgeçip tekrar koşmaya başladım. Ciğerlerim daha çok yanmaya başladı, ama kalbimde hissettiğim acının önüne geçemedi. Koştum, hiç durmadan koştum. Ama onu bulamadım.

Sonra bastığım kuru yaprakların ve dalların kırılma sesini duymadığımı fark edince durup yere baktım. Karanlık olan bu ormanda ay ışığı ile parlayan bu koyu sıvı gerçekten kan mıydı? Sararmış yapraklar, ince dallar kana bulanarak nemlenmişti; toprak kan ile ıslanmıştı. Bulutlar ayı kapattı, her yere tekrar karanlığa gömüldü. Önce bir baykuş öttü, ölümü simgelediğine inanılan tatlı, küçük baykuşlar... "Hayır," dedim kendi kendime. "Baykuşlar ölümü simgelemez, bu bir hurafe."

Sonra o baykuşun kanat çırpma sesi geldi kulaklarıma, uçtu. Kanatlarının çıkardığı sesi bastıran başka bir ses yankılandı ormanda. Bir çığlık... Sesin geldiği yöne doğru tekrar koşmaya başladım, bu sefer daha temkinliydim. Ben ilerledikçe kandan oluşan yol onu takip etmemi ister gibi bana yol gösterdi. Karanlık ormanda yerde bir karaltı gördüm, ayaklarım o karaltıya takıldığında ayaklarımın altında bir çığlık daha yükseldi. Tiz çığlık kulaklarımı doldurdu önce, o ince sesten başka hiçbir şey duyamadım. Sonra ses zihnimde yankılandı, zihnimin her bir köşesini kuşattı. Kalbim korku ve acı ile atarken sık nefesler aldığımı hissettim. Duymuyordum, sadece çığlık vardı. Görmüyordum, sadece karanlık vardı. Gözlerim karanlığa daldı, nefesim kesildi ve çığlık hiç susmadı.

Nefes nefes uyandığımda hızla yattığım yerden doğrulup elimi kalbime yasladım. Kabus görmüştüm. Uzun zamandır görmediğim kabuslarım geri gelmişti. Birini arıyordum, şuan kim olduğunu bilmiyordum ama kabusumda kim olduğunu biliyordum. Ve o kişi için kalbim korku ile atmıştı, o ölmesin diye koşuyordum. Koştuğum kişi kimdi? Kalbim onu tanıyordu ama ben kim olduğunu bulamıyordum. Ölmek üzere olan birine koşuyordum, ona söylemek istediklerim neydi?

Kalbime yasladığım elim titrerken kalbimin yavaş yavaş atışının düştüğünü hissedebiliyordum. Başımı kaldırıp etrafa baktım. Gecenin karanlığına boğulan odadaki tek ışık Ali'nin başucunda yaktığı gece lambasıydı. Onun dışında kalan karanlık bana kabusumu hatırlattı, duyduğum çığlık sanki gerçekti. Zihnimin içinde tekrar yankılandığında başımı ellerimin arasına aldım. Odanın üstüme üstüme geldiğini fark edince yastığımın altına koyduğum telefonumu bulmak için ellerimi yastığın altında gezdirdim.

Telefonu çekip çıkardıktan sonra saate baktım; saat 03.30'du. Sessizce yataktan kalkıp üstüme bir şey almadan, sadece telefonumu alarak aşağıya inmek için hareketlendim. Odadan çıkmadan önce günler önce Faraz'dan alıp sakladığım sigara paketini almak için yavaşca dolabımın kapağını açtım ve sigarayı aldım.

Geçmişin Zincirleri Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin