Bölüm 8

1.8K 226 60
                                        

YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNİZE GÖRE GELİYOR... 50 YORUMUN ALTINA BÖLÜM GELMEYECEKTİR... BOL KEYİFLER...


Bir şekilde pencerenin önünde zaman geçirmek bir alışkanlık haline gelmişti. Gökyüzünde belki bir an olsun bir yıldızın parıltısını veya güneş ışıklarının hafif de olsa yüzünü ısıtması umuduyla günler geçiyordu. Bazen hiç görünmüyordu. Bazense bir an için bunları hissediyordu ama sonra bir hayal gibi sanki hiç olmamışçasına kayboluyorlardı.

Özgürlüğünün hayaliyle baktığı bu dış dünya bambaşka bir şeye dönüşmüştü. Bir zamanların heybetli Kutsal Meşe Ağacı artık kesilmiş bir odun parçasından başka bir şey değildi. Aynı şekilde ormanın çoğunluğu da öyle. Bitki örtüsünün yok olması demek pek çok canlının hayatlarının ve evlerinin yok olması anlamına gelmişti. Yemek konusunda da çok ciddi sıkıntılar vardı.

Su hiçbir zaman olmadığı kadar değerli bir hale gelmişti. Ormanı çevreleyen Altın Nehir, cesetler yüzünden zehirlenmişti. Yiyeceğe ve suya ihtiyacı olmayan iblisler için bunların hiçbir önemi yoktu. Aynı zamanda hayatların da hiçbir önemi yoktu.

Orman günden güne yok oluyordu. Kaçabilenler en başında kaçmışlardı. Ancak sonrasında iblisler daha fazla esir kaybı yaşamamak için sınırları daha sıkı tutmaya başlamışlardı. Artık kaçmak bir hayaldi. Yine de bu yolda çok fazla ölümler gerçekleşiyordu. Kimse bu cehennemde kalmak istemiyordu. Yalnızca bir avuç isyancı saklanarak Demarco'yu yenebilmek için bir yol arıyorlardı.

Demarco, kendisine kalacak yer olarak Kuzey Peri Krallığı sarayını seçmişti. Bir zamanlar Lotus'un evi olan bu yer artık tanınmayacak bir hale gelişti. Dev bir kristalden oluşmuş olan sarak her zaman buz mavisi görünümü ile son derece zarif bir görüntüsü olurdu. Her ne kadar Lotus için bir tür hapishane olsa bile şimdi çirkin bir hapishaneydi.

Kristalin buz mavisi görüntüsü yok olmuş yerine obsediyenden oluşma simsiyah bir saray yükselmişti. Siyah camdan taş yer yer sarmaşıklarla sarılmış ve içeri de iblislerin cirit attığı bir yer haline gelmişti. Saray, Birleşmiş Krallık adı altındaki bu cesetlerden krallığın yönetim merkezi olmuştu.

Demarco çok nadiren saraydan dışarı çıkıyordu. Lotus'un ona izin vermemesi ile de hala toparlanamamış olduğunu söyleyenler vardı. Tam gücüne ulaşamamıştı ve bunun için çok fazla dinlenmesi gerekiyordu. Bir kere hareket haline geçtikten sonra günlerce uyuyordu.

Onun nasıl hala tam gücünde olmadığını pek de anlayamamıştı doğrusu. O gece Lotus'un hiç şansı olmamıştı karşısında. Eğer o iblisler engel olmasalardı muhtemelen Sasha'nın da bir şansı olmayacaktı. Onu ölümden beter bir kadere mahkûm etmişlerdi. Ancak bu kaderi Lotus'un hayatta kalmasını sağlayan tek güç kaynağıydı.

Dışarıdaki isyancılar onu arıyorlardı. Başlarında Jace adında bir aslan adam vardı ve Jace, kralına sonuna kadar sadıktı. Sadık olmasa bile safkan aslanın gücüne ihtiyaçları olduğunu çok iyi biliyordu. Geçen zaman içinde Lotus ve Jace gizli bir ittifak kurmuşlardı ve birbirlerinin en büyük destekçisi haline gelmişlerdi.

Herkes Lotus'un Demarco'ya teslim olduğunu düşünüyordu. Dövülmüş ve dayaktan bitap bir halde kraliçe olarak tanıtılmıştı. Kimse onun isyan edeceğine inanmazdı. Kaldı ki bu süre zarfında Lotus, saraydan yalnızca iki defa ayrılmıştı. İkisinde de Demarco'nun maden ziyaretlerine eşlik etmişti.

Bunların hepsi bilinen şeylerdi. Ancak Lotus, her fırsat bulduğunda kaçıyordu. Demarco'nun ayakta olduğu kısacık anları burada geçiriyor olsa da mümkün mertebe her fırsatta isyancıları ziyarete gidiyordu. Bazen yanında silah, yemek ve ilaç bazen de yalnızca bilgi olurdu ancak elinden geldiğince her türlü desteği onlara sağlamak zorundaydı. Jace, dışarıda ölümle burun buruna deli gibi savaşırken oturup istemediği tahtın keyfini sürecek değildi tabi ki.

ASLAN KRALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin