YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNİZE GÖRE GELİYOR... 50 YORUMUN ALTINA BÖLÜM GELMEYECEKTİR... BOL KEYİFLER...
Su ağırlığı onu parçalayacak gibiydi. Bir gülle gibi üzerine çökmüştü sanki. Ne nefes alabiliyordu ne de hareket edebiliyordu. Sanki bir şey onu dipte tutuyor gibiydi. Ciğerlerindeki son havayı da tükettiğinde genç kadın çırpınmaya başladı.
"Bak sen şu işe. Küçük peri hanım bıçaklarla oynamak size hiç yaramıyor."
Bu anı hatırlıyordu. Lucius'un zindanında hapisti. Onu çok sevdiği zincirlerle duvara bağlamıştı ve bedenine minik kesikler atıyordu. Bu ilk seferiydi. Demarco'nun onu kraliçe olarak onu ilan etmesinden hemen sonrasıydı.
Saraydan kaçıp Jace ile tanıştığı ilk zamanın hemen sonrasındaydı. Lucius onu yakalamıştı. İlk işkenceye uğradığı zaman bu zamandı. O minik bıçaklarla onda minik kesikler açmıştı. Eğer çığlık atarsa bundan daha zevk aldığını fark etmiş ve dilini tutmak için uğraşmıştı.
"Bu saraydan kaçıp biricik sevgilini aramanın sana bir faydası olmaz, tatlı kız" dedi Lucius kanlı bıçağı onun önünde sallayarak. "O çoktan derinlerde gömülü. Eğer Kral Demarco'nun arzusunu yerine getirirsen belki ödül amacıyla onu hayatta tutmaya devam edebilir"
Hemen onun arkasında beliren kızıl saçlı kadın hiç de bu anıya ait değildi. Onun görüntüsünü göle düşmeden önce görmüştü. Kadın iğrenmiş bir yüzle Lucius'a baktı. "Bazı şeyler gerçekten hiç değişmiyor" dedi kısık bir sesle. "Buna karşılık sen bütün bunlara karşı durmayı başardın ama karşısına geçince korkudan korkak bir kediye mi dönüşüyorsun?"
Bunu ona nasıl açıklayacağını bilmiyordu. Demarco'dan ya da diğer vekillerden bu kadar korkmazdı. Hiçbiri umurunda olmazdı ama Lucius... O, onunla uğraşmaktan zevk alırdı. En sevdiği işkencelerden biri ellerini bir masaya koyup ince bir sopayla eklemlerine vurmaktı.
Bütün bunları hatırlamak kaybolmuş her bir yara izini sızlatıyordu. Her birinin yerini hatırlıyordu ve her birinin nasıl acıdığını da çok net hatırlıyordu.
Duvara bağlı bir halde duruyordu. Hemen önünde Lucius, sanki donup kalmış gibi duruyordu. Arkasındaki kadın ise meraklı bir şekilde ona bakıyordu. Lotus, derin bir nefes aldı. "Karanlık her yeri esir almıştı" dedi en sonunda. "Güneşi hiç görmüyorduk. Ayı ve yıldızları ise çok nadiren. Hiç gücüm olmuyordu. Değil karşı koymak kendimi iyileştirmek için bile bir şey yapamıyordum."
Işık perileri, genel olarak peri türleri içinde en güçlü olanlarıydı. Bu yüzden Kuzey Peri Krallığı, her zaman ormanın baş ailelerinden biri olmuşlardı. Güneşten ve aydan aldıkları güç onları doğanın diğer elementlerini de kontrol edebilmelerini sağlıyordu.
Ancak sorun işte buradaydı. Işığı göremedikleri yerde bir insan kadar zayıflardı. Belki de bu yüzden ilk savaşta aslanlara yardımcı olanlar ateş perileriydi. Onlar iblislere daha uyum sağlıyorlardı. Sonuçta her ikisi de ateş yaratığıydı.
Keilith, bıkkın bir şekilde nefesini verdi. Gerçekten de tanıdığı bütün ışık perileri hep kırılgan oluyorlardı. Onlar ve onların kutsal bekaretleri... "Işığın olmadığı yerde hiç kimse hayatta kalamaz" dedi en sonunda. "Ağaçlar ölür, hayvanlar ölür ve herkes ölür. Buna karşılık orman o kadar da kötü durumda görünmüyor"
"Kutsal meşe yok oldu"
"Kutsal meşe yaşıyor."
Lotus, kocaman açılmış gözlerle ona baktı. Onunla dalga mı geçiyordu? Bir zamanların devasa ağacı büyük bir kütük parçasından ibaretti. O kafes açıldığından beri ormana gücünü veren ağacın hiçbir hükmü kalmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASLAN KRAL
Viễn tưởngÜRKEK VE BİR O KADAR DA İÇİNE KAPANIK PERİ PRENSESİ LOTUS'UN BÜTÜN HAYATI KENDİSİ İÇİN SEÇİLECEK OLAN EŞİ İÇİN HEDİYE OLARAK GÖRÜLMEKLE GEÇMİŞTİR. SERT KURALLARI VE BİR O KADAR DA DAR GÖRÜŞLÜ KRALLIK KADIN PERİNİN BEKARETİNİN KUTSAL OLDUĞUNU DÜŞÜNME...