XXVI.Bölüm ☯

74 43 26
                                    

☽ ☯ ☾

Parmaklarının arasından, her an kayıp düşebilirmiş gibi duran fakat sıkı sıkıya tuttuğu, özel bir çiçekçi de aranjman haline getirip yaptırdığı pembe renkli çiçeklerin bulunduğu buketini gökyüzüne doğru kaldırdı. Gökyüzünden onu seyreden bulutların her birinin üzerinde oturan gölgelere baktı. Gözleriyle seçemese de onların kim olduğunu biliyordu.

"Büyükannem ve büyükbabam, bizleri gökyüzünden mi izliyor anne?"

"Kesinlikle, küçük bebeğim. Her gece gökyüzüne bakıp onlara iyi geceler demeli ve her sabah günaydın demelisin."

Violet, Hillary'nin kısa, sarı saçlarını nazikçe sevmişti ve uykuya yatırmak üzere hazırlanmıştı... Aklına bu anıları geldiğinde gülümsedi ve taşlık zeminde bir adım daha attı. Hava soğuktu ve tatlı bir meltem esiyor, saçlarını hafifçe uçuşturuyordu.

Mezarlığın kendine has bir kokusu, aurası olduğuna inanıyordu. Öyle ki taş zeminle kaplı, çiçeklerin birlikte şarkılar söyleyip, ruhlarıyla dans ettiği bu ölüler diyarının giriş anahtarını elinde tutmaktan hiç gocunmuyordu. Ruhları göremediği için üzgündü. Eğer böyle bir imkânı olsaydı... Anne ve babasını görmek çok isterdi.

Derin bir nefes aldı ve gökyüzünün taze, ferah kokusunu içine çekti. Doğanın, yedi paletin her birinde yer edinen yedi rengi içinde barındıran yeşillik ve mavilik, huzur verir cinstendi. Burada ölüm yoktu, korku yoktu, üzüntü yoktu. Tüm duyguların esaretinden kurtulmuş ve küçük bir kız çocuğu gibi anne babasının kanatları altına sığınmış gibi hissediyordu.

Elinde tuttuğu pembe renkli çiçek buketini, siyah renkli pahalı mermerle döşenmiş sütunlu mezarın üzerine bıraktı. Toprağın üzerinde yer edinen rengârenk çiçeklerin her birini, kendi elleriyle dikmişti. Annesini ve babasını ziyaret etme fikrine nihayet alışabilen küçük kız kardeşi ise güzel bir buket hediye etmek istemişti.

Kız kardeşi Grace öne doğru atıldı ve altın yaldızlı kağıdından, buketleri teker teker çıkartıp, toprağın içine batırdı. Pembe ojeli tırnaklarının arasında parlayan pembe renkli çiçekler çok güzeldi. Grace, saçlarını omzunun gerisine doğru itti ve çömeldiği yerde doğruldu.

"Çok güzel oldular."

"Kesinlikle öyle oldular." diye onayladı onu, Violet. "Eminim çok sevineceklerdir."

"Keşke bunu görme şansımız olsaydı." dedi Grace. "Onları çok özlüyorum."

"Ben de öyle, kız kardeşim." Violet, kollarını iki yana açtı ve Grace'in ona sarılması için istekte bulundu. 

Grace, kollarını Violet'a uzattı ve ince boynuna sıkıca sarıldı. "Ama iyi ki sen buradasın ve sana sarılabiliyorum."

"İyi ki mi bilemem fakat burada olduğum kesin."

Grace, gülümsedi ve sol gözünden süzülen bir damla yaşı elinin tersiyle sildi.

"Söylesene Violet. Annem ve babam bizi izliyorlar mıdır?"

Violet, gözlerini yeniden gökyüzüne çevirdi ve güneşin, gözlerine zarar vermemesi için bir eliyle gözlerini siper etti. "Onları gözümüzle görmüyor olmamız, var oldukları gerçeğini değiştirmiyor Grace. Bizleri görüyorlar ve duyuyorlar."

"Keşke biz de onları görebiliyor ve duyabiliyor olsaydık." diye iç geçirdi Grace. Üzerinde çim yeşili bir elbise vardı ve beyaz renkli ceketi. Saçları omuzlarından aşağıya bukleler halinde dökülüyordu ve ojeleriyle aynı renkte bir ruj taşıyordu.

Grace arkasını döndüğünde, ellerini kalçasında birleştirmiş ve omzunun gerisinden Violet'a bakmıştı. "Mezarlıkta baykuşun olması ne anlama geliyor? Yoksa bunu da mitolojik bir dilde mi açıklayacaksın?"

Gece Görüşlü Baykuş.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin