Eliu, elindeki ilaç poşetiyle yan caddeden geliyorken tek amacı Louis'nin iyi hissetmesine destek olabilmekti, ancak tek tük evlerin bulunduğu ormanın içine doğru bazı tuhaf ve hareketli bağırışların yayıldığını fark etti. Tomlinson hanesinden yankılanan bu hareketliliği şok içinde karşıladıktan sonra hemen bir çalı arkasına saklanıp durumu anlamaya çalıştı.
Louis, alfa bir korumanın kollarında baygın olarak uzanıyor, bir arabaya götürülüyordu. Çevresinde birçok koruma ve özellikle Rupert Styles vardı. Yüreği dehşetle yandı. Her biri arabalara atlayıp yola koyulduğunda kendi korumalarının bayıltılmış olduğunu fark etti.
Hızlıca içeriye koştu. Louis'nin büyükannesi ve annesi, koltuklarda bayılmış hâlde uzanıyordu.
Telefonu çıkarıp kulağına götürdü. "Harry... Efendim... Acil bir durum söz konusu."
* * * *
Bir insan, sevdiği birinden ne denli uzakta kalabilirdi?
Bir insan, sevdiği birinin uzakta olmasına rağmen her an onu bekleyebilir miydi?
Bir insan, uzakta olan sevdiğini, tek tük görebiliyor olmasına rağmen ilk günkü aşk ile sevmeye devam edebilir miydi?
Bir insan... Ve o insan, ne tür bir acıya ne kadar katlanabilirdi?
Louis gözlerini araladığında tepesinde korkunç bir parlak ışık olduğunu fark etti. Daha ışıkla gözleri buluşur buluşmaz inanılmaz bir göz yanması yaşayarak inildedi, gözlerini yumarak başını yana çevirdi. Bu ışık bir tür devasa büyüklükteki ufoyu andırıyordu.
Elini kaldırıp yüzüne siper etmek istedi, ancak bileğindeki tuhaf baskıyla eli havaya kalkamadı. Gözlerini açtı, bileğine bakındı. Bu... bir deri kemerdi.
Dehşetle diğer eline baktı. Aynı kemer tam karnından ve ayak bileklerinden de sarılıydı. Yüreği yanmaya başlamıştı korku içinde. Metal bir döşekte uzanıyor, hastane önlüğü dışında çırılçıplak olduğundan, keskin bir soğuk tüm tenini yakıyordu.
"Yardım edin! Kimse- KİMSE YOK MU! Yardım edin lütfen!"
Ellerine ve bacaklarına asılmaya çalıştı. Bir türlü kendini bu kemerlerden kurtaramamakla birlikte göğsündeki korku gittikçe büyüyordu. Ağlama isteği gözlerine ve boğazına hükmetti: kuru bir hıçkırık bırakarak ağlamaya başladı.
Eve gitmek istiyordu. Annesine gitmek istiyordu. Hem zaten midesi bulanıyordu, kendisine çay verecekti! Peki ya büyükannesi? O çok yaşlı ve güçsüzdü, o nasıldı ki? Harry... Harry olsaydı onu sarar ve öperdi şimdi!
Ama hayır... Kendisi bile nerede olduğunu bilmiyordu ki, onlar nasıl bilsin!
Sızlanan yavru bir ceylan gibi bileklerini kurtarmaktan vazgeçerek ağlamaya devam etti. Gözyaşları soğuk metal döşeğe düşerek, düştüğü yerleri bir kor gibi eritmeye koyuldu. İçindeki korkunun haddi hesabı yoktu, acı ise gözyaşlarından süzülen birer hançer gibiydi.
Laboratuvarın kapısı açıldı. İrkildi ve hâlâ ağlar vaziyette, içeriye giren yabancı adamlara bakındı. Çok korkuyor ve hiçbirini tanımıyordu. Üç kişiydiler, üzerlerinde beyaz önlükler ve ellerinde sekreterlikler vardı. Sekreterliklerin üzerindeki kâğıtlara bir şeyler yazıp kendi aralarında konuşuyor ve Louis'yi bir denek gibi inceliyorlardı.
Louis ne diyeceğini bilemiyordu. Onlara yalvarmak doğru bir karar mıydı? Gerçekten Louis'nin dilediği istekleri harfiyen yaparlar mıydı? Tanrı bilir, ellerinden kaç yüz tane masum gelip gitmişti. Ama... denemek istedi. Yaşları arasından onlara yalvardı, hıçkırdı ve bir ailesi olduğundan bahsetti. Ama boşunaydı. Yüzlerinde bir gram dâhil ilgili veya merhametli mimikler belirmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lupus Spiritus 🌖 | Larry ✔️
FantasyLouis, omegaların maruz kaldığı zorluklar yüzünden güçlü bir alfa olmak istediğinde, bir alfanın ona şefkat göstermesi işleri iyice zorlaştırır. Alfa!Harry Omega!Louis