“Ruhum fazlasıyla acı çekerek kıvranıyordu. Bu acı fiziksel acıdan bile çok fazlaydı. Bir kafesin içinde tutsak edilmiş ve gün geçtikçe orda çok fazla acı çekmeye başlamıştı.”
16. BÖLÜM: ACI ÇEKEN RUH
&
Arabanın camından akıp giden yolu seyrediyordum daha doğrusu gözlerim öylece dalmıştı. Zihnim ise bambaşka şeylere dalmıştı. Kaç saattir yoldaydık, nereye gidiyoruz onu da bilmiyordum, sadece gidiyoruz. En son sekiz saate kadar saymıştım ondan sonra saati saymayı da bıraktım. Gerçi saati niye saydım bilmiyorum sanki bekleyenim varmış gibi..
'Annen, baban, abilerin ve kardeşin var.' dedi iç sesim. Doğru bekleyenim vardı.
Bu yaşadıklarım çok fazlaydı, artık dayanacak güç bulamıyorum. Ruhum acı içindeydi ve kıvranıyordu, ruhumunda gücü bitmişti.
Dolan gözlerime inat ağlamamaya çalışıyordum. Kendimi kasmaktan bedenime ağrı girmişti artık. Gözlerimi camdan ayırıp arabanın içindekilere baktım tek tek. Boğazıma bıçak adayayan adamı inceledim. Biraz kilolu, uzun boylu, orta yaşlarda, siyah saçlarına tek tük ak düşmüştü. Yüzünün sağ tarafında ise derin bir yara izi vardı. Gözünün altından dudak hizasına kadardı iz.
"O kadar derin yarayı bıçak kesti," Bana hitâben konuşmasıyla gözlerimi yanağından çekerek gözlerine baktım. "Yüzümü bu hale getiren kişi ise Yüzbaşı Batın Yılmazer." Bedenim bir anda titredi, kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başlamıştı.
"N-ne?" dedim sesim titrerken. Tanıdık bir isim duymak beni şaşırtmaktan öte korkutmuştu. Neden korktuğumu da bilmiyorum belki de o ismin abime ait olmasından. "Abin diyorum küçük Yılmazer, Yüzbaşı Batın Yılmazer. Yüzümü bu hale getiren o."
Yüzbaşı Batın Yılmazer
Vücudum titrerken herkese tek tek baktım. Abimin bu adamlarla ne işi olabilir? Başkasına verdiği bu zarar ona büyük patlamamıştır umarım. "Gerçi sen abini de tanımazsın çünkü ailen bunu sakladığı gibi bir çok şeyi de saklıyor senden." Bomba gibi patlattığı kelimeler kalbimin tam orta yerine düşmüştü. Demek ki bana hiç güvenmemişler. Gözlerimden akan yaşlarım daha durmamışken yenileri akmaya başlamıştı.
Bana neden güvenmediniz? Ben sizin güvenizi sarsacak ne yaptım?
Belki de bu adam yalan söylüyordu. Nerden bilecektim ki doğruyu söylediğini. "Sana inanmıyorum." dedim, hâlâ ona bakmaya devam ederken. Sırıtarak burnunu çekti. "İnanıp inanmamak sana kalmış küçük Yılmazer. Ama gittiğimizde öğreneceksin hepsini teker teker." Kendine güvenerek konuşması beni germişti. Neye güveniyordu bu kadar?
Gözlerimi ondan çekerek bakışlarımı cama çevirdim. Aradan geçen kısa süreden sonra arabanın içi telefon sesiyle doldu. Kafamı ona çevirmeden dinlemeye başladım. "Buyur başkan," dedi ciddiyetle.
"Evet yanımızda sessizce oturuyor." Oturmaktan başka ne yapabilecektim. Çırpınsam, bağırsam yine bir şey değişmiyecekti ki, ben yine bu arabada onlarla birlikte olacaktım. Sadece kendime zarar vermiş olurdum.
Akıp geçen yolu izlemekten başım ve gözlerim ağrımaya başlamıştı. Gözlerimi kapatsam belki başımın ağrısı geçerdi. Gözlerimi kapattığım gibi uykum gelmişti. En son duyduğum ses birinin, "Uyudu." demesiydi.
***
"Herkes insin aşağıya." Konuşma seslerinin gelmesiyle uykum bölünmüştü. Başımın ağrısı daha da artmıştı. Gözlerimi açmadım daha doğrusu açacak mecali bulamadım. Arabanın kapısının açılmasıyla titremeye başladım. Burası çok soğuktu ve benim üzerimde hâlâ elbise vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
APEX
Teen Fiction(NOT: KİTABIN BİRİNCİ SERİSİ BİTTİKTEN SONRA, KİTAP KÖKLÜ BİR DÜZENLENMEYE ALINACAKTIR!! TAVSİYEM DÜZENLENMİŞ HALİ İLE OKUMANIZ! ESKİ ADI UMUT IŞIĞI) "Ne yapıyorsun sen ya?" dedim bağırarak. Yüzüme doğru eğildiğinde, "Asıl sen ne yapıyorsun bornoz i...