“Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin...”Cemal Süreya
29. BÖLÜM: YÜREK SANCISI
&
Ameliyattan çıkan doktor, kendisine bakan insanlar ile sonunda dudaklarını aralayarak konuştu. "Hasta hayatta, yaşıyor." dediği an Yağız'ın içine soğuk su serpildi. Orman gözlüsü onu bırakmamıştı. "Gerçek mi, Allah'ım sana sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Kardeşimi bana bağışladın!" dedi Zeynep mutluluk göz yaşları ile. Doktor kaş göz işareti yaparak Yağız'a baktı. Yağız'ın kaşları çatılırken doktor, "Herhangi bir duruma karşı yoğun bakıma alacağız. Geçmiş olsun!" diyerek yanlarından ayrıldığında bir kaç dakika sonra Yağız doktorun arkasından gitti.
Köşede kendisini bekleyen doktoru gören Yağız, arkasına son kez bakarak doktorun yanına adımladı. "Doktor Hanım?" dedi sorarcasına. Kadın ellerini önlüğünün cebine koyarken karşısındaki askere baktı. "Konuya nasıl giriş yapacağımı bilmiyorum ama bu durumu sizin bilmeniz gerek," dediğinde derince soluklandı. "Doktor, Alanur'a bir şey mi oldu?" dedi telaşla. Kadın konuya nasıl başlayacağını bilemez gibi sıkıntıyla dudaklarını yaladı. "Bakın siz askerisiniz yani ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız."
Bakışlarını kendisine telaşla bakan komutandan çekerek adamın arkasındaki koridora baktı. "Ameliyathanede narkozun etki etmemesi için vücuduna ilaç enjekte edilmiş!" Yağız duyduklarını bir kaç saniye algılayamazken, "N-nasıl?" dedi sesi titrerken. Kendisinin diri diri dikildiği gibi orman gözlüsüde mi diri diri dikilmişti? Herkesten sarıp sarmalamak istediği narin bedeni iğneyle diri diri mi dikilmişti? Sertçe yutkunduğunda bakışlarını karşısındaki doktordan çekti.
"Biliyorsunuz ki bu ilaçlar en son kadın bordo bereli askere verilmişti. Sonunda ise işkencelere dayanamayarak ölmüştü."
"Bu ilaç-" dediğinde durdu. "Bu ilaç belden aşağısını felç eden ilaç mı?" Bu ilacın aynısı kendi vücuduna da verilmişti. İlaçlara karşı bağışıklığı varken kendisi için özel üretilmiş narkoz bile etki etmemişti. Çünkü bu ilaç dünyada ilk ve tek üretim olan ilaçtı. Bu ilaç, dünyanın en büyük örgütüne aitti. Yavaş yavaş dünyanın dört bir yanına dağılmaya başlayan ilaç özellikle Türkler için üretilmişti. Kadınların bordo bereli olamamasının en büyük etkeni ise bu ilaçtı. Bu ilaçlar iki türe ayrılıyordu. Yüksek doz ve düşük doz. Bu yüksek doz sadece ve sadece bu zamana kadar sadece bordo bereli kadınlara enjekte edilmişti.
Bu ilacın etkileri gün geçtikçe kişiden kişiye değişiyordu. Önce vücuttaki yaraların acıları kayboluyormuş gibi hissettiriyor ardından ise bel aşağısını felçli bir hale getiriyordu. Bu aşama gerçekleştiğini an bel kısmına işkence ediliyordu. Bu felç yavaş yavaş kaybolduğunda ise beyne giden damar yolunu tıkıyor ardından ise acının tam tamına 4 katını hissettiriyordu. Bu ilaç insanı deli de ediyordu. Türkiye'nin son bordo berelisi olan Zehra Soylu'nun sonu tımarhane de bitmiş ve kendisine zarar vererek ölmüştü.
Örgüt, Türk askerini öldürmeden Türk askeri kendi kendisini öldürüyordu. Henüz bu ilaça panzehir bulunamamıştı. Çünkü ilaçta kullanılan kimyasallar tespit edilemiyordu.
"Malesef, bu durum çok ama çok önemli. Kanının bir kısmını alırken diğer yandan temiz kanı vücuduna aktarmaya çalıştık ama bundan sonrası bizi aşıyor. Biliyorsunuz ki bu ilaça hâlâ bir panzehir bulunamadı. En kötüsü ise yüksek doz ilaç, vücudunda ki tepkilere bakıldığında düşük doz verilmiş gibi ama bu konuda tam olarak emin değiliz. Buna anca tepedekiler ulaşabilir!" diyerek konuşmasını sonlandırdığında oradan ayrıldı. Yağız ne yapacağını bilemez gibi yüzünü sertçe sıvazladığında cebinden telefonu çıkarttı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
APEX
Teen Fiction(NOT: KİTABIN BİRİNCİ SERİSİ BİTTİKTEN SONRA, KİTAP KÖKLÜ BİR DÜZENLENMEYE ALINACAKTIR!! TAVSİYEM DÜZENLENMİŞ HALİ İLE OKUMANIZ! ESKİ ADI UMUT IŞIĞI) "Ne yapıyorsun sen ya?" dedim bağırarak. Yüzüme doğru eğildiğinde, "Asıl sen ne yapıyorsun bornoz i...