"ulan saat sabahın bilmem kaçında beni bunun için mi diktin okulun bahçesine?"
uykumdan göt zoruyla uyanmama ek olarak bir de karşımdaki it oğlu itin işimiz var diye arayıp beni karga sikişi bitmeden okulun bahçesine dikmesinin siniri vardı üzerimde.
kurduğum cümleyi idrak edemeyecek kadar uyuşuktum. dahası, gergindim.
yan bir şekilde sırıtıp göz kırptı.
"amacım da buydu zaten, huzurunu kaçırmak."
"boşu kes, söyle ne bok yiyeceğiz yine?"
benim ağzıma kadar çatılı kaşlarıma karşıt piç gülüşü yerleştirdi dudaklarına.
"hiçbir şey."
"ne?"
"bildiğin."
"oğlum taşak mı geçiyorsun benimle?"
üzerine bir adım daha atıp burun buruna geldiğimde burnunu çekti sertçe. diliyle dudaklarını ıslattığında odağımı bozup da oraya bakamayacak kadar kitlenmiştim gözlerine.
"evet."
ellerimi okul gömleğinin yakalarına sarıp sakin kalmak adına, -bakın bu sadece bir deneme çünkü sakin falan kalamıyordum- tane tane konuşmaya başladım.
"senin bu sikik oyunların beni sadece daha çok közlüyor, geçip dost olalım diye yalvaracaksan şimdiden söyleyeyim, o yalvarışlarını tek tek münasip ve muhtemelen sıcak bir yerlerine döşerim kim taehyung."
fakat o çoktan odağını kıpırdayan dudaklarıma vermişti benim aksime.
"çok konuşuyorsun, icraat gerekiyor bana."
birkaç saniye sonra iyice alevlenen sinirimle birlikte sırıtmaya, hatta daha da dikkati dağılsın diye dilimle turlamaya başladım dudaklarımı konuşmadan hemen önce.
"haklısın, senin dilinden bir ben anlarım."
konuşmasına fırsat vermeden kafamı hafifçe geriye çekip yakasından kendime çekerken gömdüm yüzüne kafamı. geriye senelerken bir yandan da yüzünü tutuyordu tıslayarak.
"kollarımda uyuduğun gecenin sabahında dayak yemen, dizilerde bile rastlayacağın bir şey değil bak kıymetini bil."
alnım sızlamaya başladığında onu orada bırakarak arkamı dönüp fakültenin kapısına doğru yürümeye başladım. okula yeni yeni birkaç öğrenci girerken hedefim sınıfa girip kafamı sıraya dayayarak uyumaktı. sadece uyumak.
ama ben ne zaman plan program yapsam genelde elimde patlardı. bu da onlardan biriydi mesela.
koridorda jackson'la karşılaşmak bütün kan dolaşımımı hızlandırmış, beynimi kafatasımın içinde taklalara sokmuştu.
"jeongguk, konuşmamız gerek." dedi yanıma geldiğinde.
"seni burada komaya sokmamak için zor duruyorum jackson, siktir git karşımdan."
"jeongguk lütfen." dedi yeniden. yüzünde endişeli bir ifade vardı. yine bir halt çevirdiğine öyle emindim ki, bu yüzden bekledim.
"söyle."
"babanın olayında benim haberim olmadan döndü çoğu şey, sana oturup neler olduğunu anlatamam ama inan bana öyle bir niyetim yoktu. bazı şeylere zorlandım, kandırıldım ve,"
"ben neyin ne olduğunu senden iyi biliyorum, merak etme. bu defa da kandırabileceğini düşünüyorsan kıçında patlar bilesin." dedim. dönüp gitmeden hemen önce jackson arkamdan seslendi yeniden.