"oğlum kalksana hayvan."
"yok bu iyi alıştı sırada uyumaya."
"concuk kalkar mısın?"
"concuk ne lan?"
"geçen parkta küçük bir çocuk buna concuk diye sesleniyordu, bu salak da her duyduğunda anıra anıra gülüyordu."
"kalkmıyor bu ne yapacağız?"
"buldum."
"ne buldun."
"jeongguk taehyung geldi sana bakıyor."
uğultu gibi gelen seslerin arasından duyduğum isimle birlikte göt zoruyla açtım gözlerimi. kafamı kaldırdığımda başımda jimin ve jongin dikiliyordu. gözlerimle etrafı taradım ama o şahıs, bakın altını çiziyorum, o şahıs yoktu. istemsizce göz devirip oflayarak kafamı sıraya yasladım. ne adam akıllı uyuyabilmiş, ne de baş ağrısından sıyrılabilmiştim.
kendini kaybetme jeongguk, yapabilirsin koçum.
"nasıl da kalkıyor ismini duyunca."
"oğlum bunlar işi çoktan pişirmiş bence."
"sanmıyorum, naz yapıyorlar gibi daha çok."
"ağrı kesici bulun bana." dedim konuşmayı bölerek. çünkü dinleyecek kafa şu an bende yoktu. şakaklarımdan sonra yüzüm de ağrımaya başlamıştı.
"kalk revire gidip kendin al."
konuştukları konuya bakarak bu en doğru karar falandı. bu yüzden hiç düşünmeden kalkıp ellerimi cebime atarak koridora attım kendimi. bugün pek kimse yoktu ya da ben tam uyanamamış falandım. anlık olarak eve gitmeyi düşünmedim değildi. koridordaki boy aynasına göz ucuyla baktığımda gördüğüm manzara beni gram şaşırtmamıştı.
saçlar birbirine girmiş bir şekilde alnıma dökülmüş, gömleğin bir ucu busan diğer ucu daegu'da, göz altlarım uykusuzluktan renk atmış keşler gibiydim. buna sebep olarak taehyung'u zikretmek istemiyordum ama orospu çocuğu öyle kafamı sikip atıyordu ki artık, ister istemez her saniye onu düşünüyordum. takıntılı aşıklar gibiydim artık.
kafamı çevirip merdivenlere yöneldim. tam köşeyi dönüyordum ki çocuğun tekiyle sert bir şekilde çarpışmıştık. sesli bir küfür ederek geriye doğru sendeledim. karşımdaki çocuğu tanımıyordum ama iri bir cüssesi vardı. yanında da bir iki arkadaşı daha vardı ama odağım tamamen bana öldürecek gibi bakan çocuktaydı. bakışları bile şu an ağzını burnunu kırmama mükemmel ötesi bir sebepti bence. hani bence.
"önüne baksana lan, kör müsün?" dedi dişlerini sıkarak.
sanki yeterince gergin değilmişim gibi bu cümlesinden sonra o dişlerini ağzına dökmemek için kendimi deli gibi tuttum. içimden çoktan parçalamıştım suratını ama.
"sen bakıyordun da niye girdin ağzıma o zaman?" dedim dilimi yanak içimde gezdirerek. alaylı bir gülüşün hemen ardından üzerime doğru yürüyüp kafasını eğdi küçümser bir tavırla.
"sen beni diğerleriyle karıştırdın galiba serseri." dedi. arkadaşları da buna güldüğünde ben yeterince tahrik edildiğimi düşünüyordum. fazlasıyla hem de.
"bir bakayım," diyerek tek elimi çeneme götürüp hafifçe sıvazlayarak baştan aşağı süzdüm çocuğu. "aralarında en çok sikime benzeyen sensin, karıştırmam çok zor."
şimdiden koridor dolmaya başlarken çocuk kaşlarını çatarak dibime kadar girdi.
"canına mı susadın?"
inanın bana daha fazla uğraşmak bana o kadar yorucu gelmişti ki, sikerler böyle kavgayı diyerek yakalarından kavrayıp kendime çektiğin çocuğun kafasına kafamı sertçe gömdüm. kendine gelmesine izin vermeden ağzının ortasına bir yumruk daha basarken sandığım şey ters tepti. çocuk bana daha sert bir yumrukla karşılık verdi. bu benim için büyük bir şans gibiydi. günlerin ve en çok da dün gecenin siniri atmam için mükemmel bir fırsattı. tabii bunu başrol ile yapmak isterdim ama kavga için bile yanında bulunmak istemiyordum.