1.1K 128 138
                                        

"bak, sana son kez soracağım." dedim tek kaşımı kaldırarak. "bunu gerçekten yapmak istiyor musun yoksa dışarıdan çok mu acınası görünüyorum?"

vincenzo hafif bir şekilde sırıttı.

"jeongguk, biraz daha arabaya binmek yerine yağmurda kalırsan egzoz dumanına boğar kaçarım."

"günah benden gitti."

omuz silkip ön kapıyı açarak koltuğa, yediğim yağmurla birlikte oturdum. derin bir nefes alıp sağıma döndüm. benim yakışıklı prens yine her zamanki gibiydi. jilet bir takım elbise, jilet saçlar ve harika bir aura.

neden bilmiyorum ama vincenzo yanımdayken güven ve huzur duygularını yaşıyordum sanki. bunu o gece barda da hissetmiştim. bir şekilde iyi geliyordu ya da ben kendimi kaybediyordum.

her anlamda.

fakat o anlamda değil.

"sırılsıklam olmuş bir şekilde son model ferrari'nin ön koltuğuna otumak nasıl hissettiriyor?" dedi sırıtarak. düşünüyor gibi yapıp gözlerimi kıstım.

"travis aslında benmişim gibi."

kahkaha atıp arabayı tekrar çalıştırdı.

"sever misin?"

"kulu köpeğiyim." dedim yüzümdeki sırıtış genişlerken.

"nereye gidelim?" dedi caddeye çıktığında. bana değil de yola bakıyordu ve me zaman bir şeylere odağını verse dünyanın en önemli işini yapıyormuş gibiydi oluyordu.

eve gitmek istemiyordum açıkçası. çünkü eğer eve gitsem kendimi düşüncelerle boğup kafayı yerdim. bu yüzden hemen bu fikri siktir edip arkama yaslandım. biraz kafa dağıtmaya ihtiyacım vardı uzun zamandır.

"gel seni bizim hoseok hyungların oraya götüreyim, sosis istiyor canım. birer kadeh de şarap içeriz. uyar mı?"

"paşam nasıl isterse." diyerek bana doğru döndü. "emrine amadeyim bugün."

göz kırpıp navigasyona verdiğim adresi girdi. sonrasında arabada garip bir sessizlik süregeldi.  ama çok da uzun sürmedi. birimizin bunu yapması gerekiyordu ve o yapmıştı.

"bizimkiyle nasıl gidiyor?"

bu sorunun geleceğini bildiğim için iç çekip yolu izlemeye başladım. yavaş yavaş keyfim kaçıyordu sanki.  hatta yavaş yavaş değil direkt anında kaçıyordu. bir zamanlar onu düşünmek nabzımı dramatize ederken şimdi canımı sıkmaktan başka bir halta yaramıyordu. ve ben tüm bunlara rağmen onu özlediğim için kendimden uzaklaşmaya başlıyordum.

"iki gün önce eve geldi." dedim.

"ciddi misin?"

"bardan sonra o çocuğu eve attı, sabaha kadar da inlemelerini dinletti bana." dedim içimdeki o öfkeyle. gözlerimi vincenzo'ya çevirdiğimde şaşkın bir şekilde bana bakıyordu.

bir şeyleri unutmak istedikçe kafamı bununla bozup daha çok düşünmeye başlıyordum.

"bunun yapıp neden sana geldi peki? neyin peşinde bu çocuk?"

"inan bilmiyorum. kapıma gelip neden o gece seninle yakın olup onunla konuşmadığımı sordu."

ıslak saçlarımı geriye atıp tekrar yola çevirdim gözlerimi.

"anlaşılan kıskanmış."

"sonrasında bıçak yarası aldığım için kanamam başladı, o da fark etti. gitmesini ve halledeceğimi söyledim, geldi banyoda bana izin vermeden o yaptı pansumanı."

rascal | tkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin