benim için güzel bir gündü bugün. temiz bir sayfaya geçtiğinde yazmak için duyduğun istek, o sayfaya yazacağın ilk cümlenin kusursuz olması gerektiği gibi bir his vardır ya, aynen ondan vardı içimde. benim sayfamın ilk cümlesi yeterince kusursuzdu bence.
'kendini kandırmayı bırak jeongguk.'
son üç gündür kendimi ifade edemeyeceğim kadar garip bir duygunun içindeydim. hani böyle, ormanda bütün ağaçları kesmişler de bir tanesi kırık dökük dallarıyla o ıssızlığın içinde göz önünde kalmıştır ya, tıpkı öyleydi. bütün ağaç arkadaşları katledilmiş o yalnız ağaç gibiydim. bu ağaç hikâyesini, o ağaca uygulanan psikolojik baskı ve depresyon dayatması olarak tarihe geçirebilirdim mesela. gözlerimi kapattığımda hislerimi resime dökebiliyordum, o an gözümün önüne anlamsız kareler geliyordu.
ek olarak, üç gece önce karşı apartmanın penceresinden gelen zevk doruklarında inlemer o an gözümde kanın yerde oluşturduğu göl resmini bahşetmişti bana. en sevdiğim kare de buydu. bilerek o pencerenin açık olması ve yine bilerek o seslerin odama dolması benim için son nokta gibi bir şeydi. ve ben o gece kendimi kaybedip sokağa çıkmıştım. güzel bir sebepten tanımadığım üç beş kişiden sağlam bir dayak yiyerek sabahın ilk ışıklarında sendeleye sendeleye evime geri dönmüştüm.
sesler kesilmişti.
ben bütün iliklerime kadar bildiğim hâlde yanılmıştım, fiziksel acı ilk kez zihinsel acıyı dindirememişti.
çalan kapıyı açmak için çok yorgundum. doğru düzgün pansuman yapamadığım için yaralarım kötü bir hâldeydi. şanslı adammışım ki bıçak yarası o kadar da derin değildi. vücudumu sanatla bütünleştirmeyi seviyordum ve yine şanslıyım ki yara izleri her zaman güzel duruyordu. kusurlar her daim güzel bir detaydı. ve hâlâ sendeleyerek yürüyordum, kasıklarımdaki bıçak çiziği sağ olsun.
uzandığım kanepede doğrulup kapıya yöneldim. içimden bir ses jimin diyordu, başka bir ses taehyung. açıp açmamak arasında kararsızdım bu yüzden. kapıya geldiğimde düşünmek için çok geçti. ve o susturmak istediğim ses galip gelmişti. hep olduğu gibi.
kim taehyung, şerefsizliğin beden bulmuş hâli. karşımda elleri cebinde bir vaziyette kapımda dikiliyordu.
ulu tanrım, bu bir sınavsa ben rapor verip daha sonra girmek istiyorum bu sınava
"ne bu hâl?" dedi baştan aşağı süzerek.
"ne istiyorsun?" dedim bomboş gözlerle yüzüne bakarken.
"konuşmak." dedi. dudaklarım alayla kıvrılırken ellerimi eşofmanın cebinde sokup kapı pervazına yaslandım.
"ne hakkında?"
"burada mı konuşacağız jeongguk?" dedi umursamıyormuş gibi. sen onu benim sikimin başına anlat.
"konuşacağımızı kim söyledi? konuyu söyle."
"konu sen ve şu sikimden davranışların."
o alaycı gülüp uzun ve gür bir kahkahaya döndüğünde sinirden ağlamak istiyordum. ben ve benim sikimden davranışlarım? kendisi sütten çıkmış ak kaşık olduğundan olsa gerek.
"dalga geçmeyi kes ve siktir git taehyung, çoluğa çocuğa harcayacak vaktim yok." dedim kendini zar zor zapt edip. kapıyı kapatmak üzereyken sert bir şekilde yeniden açıp içeri girdi ve kapıyı kapattı.
"senin derdin ne jeongguk, alay mı ediyorsun?"
sahiden ya aptaldı, ya da benimle dalga geçiyordu. anlam veremiyordum. derin bir nefes aldım biraz sonra dizeceğim paragraf için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rascal | tk
Teen Fictionparmaklarımı morartacak kadar yumruk atılası bir yüz. nefesini kesecek kadar öpülesi bir yüz.
