490 63 67
                                    

biraz uzun sürdü ama ölmedim yaşıyorum arkadaşlar.

bölüm şarkısı; https://open.spotify.com/track/19ItuvrZfTudwC6S5lkDH3?si=29IAMrTOSn6PNXWYNcoNOA
the machine- reed wonder, aurora olivas

bu şarkının yeri ayrıdır. 

alışveriş merkezlerini seven insanları anlamaya çalışmakla geçirdiğim şu zaman dilimini başka bir şeye harcasam belki ciddi bir ruhsal uyanış geçmiştim çoktan.  tamam, bir yerde çok zevkliydi. ama kararsız bir orospu çocuğu olduğumdan jimin itini de yanımda sürüklüyor, onun ankara pavyonlarından ilham alarak oluşturduğu tarzına layık şeyleri denemesi için elektrik direği görevi görüyordum.

"jimin, o kırmızı gömleği almayacaksın değil mi?"

jimin aynadaki gözlerini bana çevirip bir süre sonra da gözlerini devirdiğinde arkama yaslanıp derin bir oflama çektim.

"pavyonun girişinde sigara içen pezevenkler gibi görünüyorsun."

"bunu siyahtan başka bir şey giymeyen birinden duymak çok da ikna etmedi beni jeongguk."

siyah her şeyin en iyisiydi, kimse bunu inkar edemez. ve benim takıntılarımdan da biriydi.

"abartma lan, açık renkler de giyiniyorum."

"beyaz ve gri sweatshirt dışında peki?"

"kırmızı gömlek giymiyorum en azından anasını satayım şu tipe bak."

"sen boşu bırakıp akşam tae'nin evine giderken giyeceğin bir şeyler seç."

aklıma gelen şeyle anlık olarak moodum yerine gelirken olduğum yerde dikleştim.

"ve lütfen siyah olmasın jeongguk, çocuk seni tarikatçı sanacak."

"siktir lan."

ayaklanıp vitrinlere doğru yürümeye başladım. neden bilmiyorum ama bir farklılık olsun istiyordum. sabah jimin'e olanları anlattığımda kesin sevişeceksiniz diyerek kafama bunu sokmuş, şimdi de kombin yapacak kadar bunu içerlemiştim. o bana bu şekilde gelse geri çevirmezdim, anı yaşar ertesi günü hesaba katmazdım. ama o bana gelmeden de tek bir adım atmadım. kendimce savunmam buydu.

sokrates ile kapışırız.

gözüme çarpan herhangi bir şey yoktu şu an. çünkü ne resmî giyinebilirdim, ne de fazla abartılı şeyler. bu yüzden boş gözlerle baktığım yerleri geçmeye başladım.

"siktir, jeongguk gel buraya çabuk."

jimin'in olduğu yere döndüğümde elinde örgü ince bir kazak tutuyordu. ama oldukça kısaydı bu kazak. ha, siyahtı bir de.

"şimdi sen bu crop'u giyeceksin, altına kot pantolon. aslında çok kısa değil ama kolunu kaldırırsan belin komple açılacak. siyah zaten al giy."

bunları söylerken o kadar heyecanlıydı ki, gülerek gidip elindeki kazağı aldım elime. kot pantolum olduğundan başka bir şey kalmamıştı şu an alacağım. bu yüzden jimin'in alışverişini bitirmesini beklemeye başladım. hatta artık dayanamayıp otoparka doğru yürümeye başladım.

aklımı darmadağın gibi hissediyordum. ne hissettiğimi bilmemem bir yana, bunların içinden çok da çıkabileceğimi düşünmüyordum. sanki bu şey gibiydi, atlantik okyanusunun en ortasına düşmüşüm de bütün varış noktalarından oldukça uzaktaymışım ve kurtulmak için birinin beni fark etmesi gerekiyormuş gibi. taehyung kendi kurtulursa beni de kurtarırdı belki diyerek bütün topu ona atarak siktir etmeye karar verdim bu konuyu.

rascal |tkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin