1K 123 195
                                        

"dostum, hadi ama."

"ağlayacaksan bırakalım prenses."

"tony ve jimin arasındaki şu bağ beni benden alıyor."

"favori shipim."

jimin ve tony kavgalarına (ve alttan alttan şakasına arkadaş ayağı göt ayağı yapmalarına) o kadar alışıktım ki, lise yıllarımızı yâd ediyor olmak beni mutlu ediyordu. ve evet, benim de ilk shipim her ne kadar tonymini olsa da abi kardeşten farkları yoktu. tony hem bana hem de jimin'e her zaman abi gibi davranırdı. ama jimin onun için bambaşka bir şeydi.

"hatırlıyor musunuz, tony jimin'e ingilizce öğretirken on saat milk kavgası yapmışlardı."

austin söylediği şeye hayvan gibi gülerken ben de kendimi tutamayıp gülmeye başladım. neredeyse saatlerdir burada yaptığımız tek şey yiyip içip kahkaha atmaktı. buraya gelmemin sebeplerinden biri de kafamın dağılmasıydı.

önce fazlasıyla uzamış saçlarımı kestirip siyaha boyattım. bunları yaparken baek ve chanyoel hyung da benimleydi. işimiz bittikten sonra taehyung'un takıldığı mekanlara çok yakın bir yer bulduk. ve tam o sırada da jimin arayıp tony, austin ve rocky'nin geldiğini söyledi. ben de bulduğum mekânın konumunu atıp bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirdim.

eh, sonuçta bu gece istediğimi alana kadar durmaya niyetim yoktu.

baek hyunglar eve dönerken mekâna geçtim. olayları hepsine tek tek üşenmeden anlattığımda kendi fotoğrafımı paylaşıp altına konum etiketi atmam gerektiği konusunda hepsi ısrarcı olmuştu. benim de işime geldiği için dediklerini harfiyen yaptım. şimdi balığın yemi yutmasını bekliyordum.

"jeongguk, seninki ne zaman gelecek çok merak ediyorum." dedi rocky.

"onu az da olsa tanıyorsam gelecek." dedim. öylesine emindim ki geleceğinden. eğer gelmezse her şeyi bitirecektim. ki ben bitirirsem gözüm görmezdi, her şeyiyle siktir ederdim onu.

ey jeon zavallı jeongguk dedim içimden, zaten siktir etmen gerekiyor senin bunca şeyden sonra.

rocky çenesini omzuma koyup sırıtarak telefondan bir şeyler göstermeye başladı.

"siz asyalılar neden hep birbirinize benziyorsunuz, girişte on tane jeongguk gördüm resmen."

söylediği şeye gür bir kahkaha patlatırken omzumu kaldırıp çenesine vurdum hafifçe.

"sanki siz zencilerin bir farkı var sanki piç kurusu." dedim alaycı bir sinirle.

"aşk olsun hani ben senin asap rocky'ndim? hani eşim benzerim yoktu?"

"on tane jeongguk gören herif mi söylüyor bunu?"

"hepinizin balığa benzemesi benim suçum değil dostum."

"çikolatalı pankek olmanız benim suçum sanki."

"ırkçı pezevenk."

kafamı omzumdaki kafasına yaslayıp gözlerimi kapattım.

"lise yıllarımızı özlüyorum lan." dedim iç çekip. kafam öyle rahat ve öyle iyiydi ki, bu beşli takılırdık hep. derdimiz tasamız olmazdı o zamanlar, sikimize göre hareket ederdik. şimdiyse ayda yılda bir görüşüyorduk. onlar amerika'da yayıncı olup kendilerini kurtarmışlardı.

"hassiktir, jeongguk şu yakışıklı mı seninki lan yoksa?"

gözlerimi açıp austin'in gösterdiği yere baktığımda gördüğüm yüz vücudumdaki bütün tüyleri ayağa dikmişti. kalp denilen o organ sanki boğazıma kadar çıkmış, kulaklarıma dek vuruyordu. bütün anatomim siktiri çekiyordu bana sanki.

rascal | tkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin