çaresiz

68 41 112
                                    


İkinci bölüm: çaresiz.


Her birimiz yüzüne şaşkınlık hakim olmuştu anında. Bir kaç saniyeliğine duraksayıp Tolga'ya baktım. İnce dudaklarının arasından, bıkmış bir nefes bıraktı.

" Niye açılmıyor ki"

Sesin sahibi Mete yanımdan süzülüp, bir kezde o denedi paslı kapıyı açmayı. Yine açılmamıştı.

"Bir kapı daha var"

Utangaç sesim her zaman ki olduğundan daha utangaç yükselmişti bu kez.

Fakat şuan konu benim nacizane utangaçlığım değildi kesinlikle.

İlk kez diğer cıkışa yöneldi Tolga aynı zamanda ne tarafta diye sorarken. Her birimizin ayak sesleri bu yıkılmaya yüz tutmuş, araları kurtlanmış laminatları gıcırdatıyor, büyük bir gürültüye sebep oluyordu.

Diğer çıkış kapısı da diğeri gibi, sanki kilitlenmişti.

Tolga sinirle gülümsedi ve dudaklarının arasından bıkkınlık dolmuş bir şekilde küçük bir nefes bıraktı.

" Ziya bu senin işin mi?"

Ziya'nın böyle bir şaka yapacak olmasını düşünmesi oldukça mantıklıydı. Neticede gruplarının maskotu oydu.

"Saçmalama ben sizinle yukardaydım. sonradan gelenlere sor"

Ciddi bir ses tonuyla hırladı. Çenesiyle Elçin'i işaret ederken.

"Benimde ilgim yok.yemin ederim" iki elini hava kaldırdı aynı zamanda ciddi yüzünü takılırken. Tolga daha fazla zorlayıp, eğer bir şakaysa itiraf etmemiz gerektiğini söylese de kimse ilgisi olmadığını söylemişti. Galiba korkulacak ve ciddiye alınacak bir sorunumuz vardı artık. Etrafta görünen hiç cam olmaması dikkatimi çekmişti ilk kez. Daha önce nasıl fark etmediğimi düşündüm. Salonda görünen büyük cam aklıma geldi daha sonra. Ama oldukça yüksekteydi ve kolayca ulaşabileceğimiz bir yer değildi. Bunu düşündüğüm an içimden bir nefes verdim.

"İçerde büyük cam var. Açmayı denesek"

Zekice konuştuğumu düşündüm ve diğerlerine baktım. Tolga başını salladı. Hemen yanında duran Yeni çocuk oldukça sakin görünüyordu.

Salona yeniden döner dönemez, salonun sol tarafında, dev cama baktım. İlk gelişimde bu kadar incelemediğimi fark ederek iyice yaklaştım. Dışarısı hala aydınlıktı. Ama evin önünden pencerenin önünü örten ağaçlar kesinlikle görüş alanımı kapatıyordu. Ne kadar yüksekliğinin olduğunu anlamak zordu ama eminim bizi öldürmezdi.

Dışarıyı incelediğim esnada;

"Kesinlikle açılmıyor. Bunu açmamız mümkün değil kırmamız lazım"

Mete'nin sesine yansıyordu endişesi. Onu az çok tanırdım ve endişeli olduğu zamanlar oldukça hızlı konuşurdu. Ve tamda şuan öyleydi.

Heyecanımı gizlemekte oldukça zorlanıyordum. Elimin titrediğini hissettiğim an montumun cebine sakladım elimi. Diğerleride benden farksız sayılmazlardı.

zeit not Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin