Yedinci bölüm:
Hepimiz burada öleceğizMete
İçimi ürperten inanılmaz karanlığın, dehşetle beni içine çektiğini hissediyorum. Bedenime gelen ürpertiyi ve aynı zamanda üşüme hissine niyeyse engel olamıyorum. Boşlukta savruluyor gibiyim adeta. Beni gitgide içine çeken bu karanlıktan kurtulmak istiyorum ama etrafımda kimse kalmamış, sanki arkadaşlarımın her biri toz olup uçmuşlar. Neler oluyor. Varlığımı sorguluyor, kalp atışlarımı kontrol edemiyorum. Sanki beynim yanıyor, gözlerim,göz kapaklarım kendinden geçmiş durumda canım öyle çok yanıyor ki. Konuşmak istiyorum, fakat boğazım kupkuru söylemek istediğim tüm kelimeler, bir bir boğazımda düğümlenmiş gibi. Çığlık atmak istiyorum ağlamak istiyorum. Yanımda konuşanları işitiyorum seslerini çok net duyuyorum. Fakat öyle durgun öyle yorgun hissediyorum ki seslenmeye çalışsam da olmuyor yapamıyorum. Neler yaşıyorum böyle. Göz kapaklarım birbirine yapışmış gibi adeta. birbirinden ayırmak için çırpınıyorum. Olmuyor ölüyor muyum? Üşüyorum dudaklarım kurudu göz kapaklarımı ayırmak için inanılmaz bir çaba sarf ediyorum lütfen!! Neler oluyor bana.
***
Kendimden geçmiş bu halime bir son vermek adına, uzun bir dirençle zar zor göz kapaklarımı araladım. Öyle çok yanıyordu ki alev alacaklarını zannettim. İçerisinde bir ateş yanıyordu sanki. Gözlerimi birbirinden ayırdıktan sonra etrafı görebilmek için ince ince başımı hafiften eğerek baktım.Eskiden olduğum yerde değildim. Yanımda kiler gitmişlerdi. Bir umut onları görebilmek adına etrafıma bakınmaya başladım. Sapsarı, etrafında siyah ince çizgilerle kaplı sonu asla görünmeyen bir yerde öylece duruyordum. Gözlerimde ki bu acı gittikçe katlanılmaz bir acıya dönüşüyordu. Her ne kadar acıyla inlemek istesem de sesimin çıkmadığını fark ettim. Ani bir refleksle elimi boğazıma götürüp yeniden bağırmak istedim. Ama nafile sesim çıkmıyordu.
Etrafıma deli gibi bakınmaya devam ettim. Sağ ayağımı birden kaldırıldım ve adım atmaya yeltendiğim an, önümde bir boşluk olduğunu anladım. Bu nasıl olabilirdi. Zemin gibi görünüyordu. Ama aksine bir boşluk vardı. Birden dengemi kaybetmemek için deli gibi kollarımı çırpıp, aniden duvar olmasını dilediğim yere elimi yasladım. Neyse ki zeminin aksine burada bir duvar vardı. Derin derin nefes alıp veriyordum kalbim adeta göğsümü delip dışarıya fırlamak istiyormuş gibi atıyordu. Korkudan altıma kaçırmamak için çırpındım çişimin geldiğini hissediyordum. Üzerime adrenalin de yüklenince inanılmaz bir çaba verdiğim doğruydu. Fakat neden sesimi kullanamadığımı hâlâ anlayabilmiş değildim. Buradan nasıl kurtulacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Ve en kötüsü çişim gelmişti. Sakinleşmek adına derin derin nefes alıp verdim. Zihnimi uzunca bir yokladıktan sonra daha demin Aryan'ın söyledikleri zihnime ilişti. *Korkularımızla yüzleşiyoruz* aklıma küçükken tıpkı bu odaya benzer bir yerde kilitli kaldığım ve bağırmaktan sesimin kısıldığını hatırladım. Öyle korkmuştum ki o gün ağlamaktan gözlerim kan çanağına dönmüş, boğazım kurumuştu. Üstelik öyle küçük bir çocuğun cığlıkları, kimse tarafından işitilmemişti. Gece boyunca o iğrenç oda da soğuktan donarak uyuyakalmıştım. Defalarca anne ve babama haykırmış, susadığımı tuvalete gitmem gerektiğini söylemiştim. Lakin ne bir duyan nede bana acıyan biri beni oradan çıkarmaya yeltenmemişti. Atlattığımı zannediyordum. Ama hayır üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen iliklerime kadar en ufak ayrıntısına kadar hatırlıyordum o lanet günü.
şu anda tıpkı o zaman olduğu kadar korkuyordum fakat bu kez beni kurtaracak kimse yoktu. Üstelik adım atabileceğim bir yer yoktu. Etrafıma deli gibi bakınıyorum ne bulacağımı bilmeden. Tıpkı o zaman olduğu kadar çaresiz ve kimsesizim.
Bir kez daha adım atmaya yeltenmek istedim fakat, adım atmak adına giriştiğim her an az önce olduğu gibi boşluğa denk gelebilir, ve bu kez ilk sefer de olduğu kadar şanslı olmayabilirdim. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Korkumu kendi içimde gizlemek adına içimden kendimi cesaretlendirmek adına gözlerimi sımsıkı kapattım. “Herşey Yolunda” hiçbirşey yolunda değildi. O gün kimse gelmemişti ve bugün de gelmeyecekti. kendime bunu tekrarladıktan sonra gözlerimi araladığım da gördüğüm manzara ilkine nispeten daha berbattı. Bir binanın üzerinde duruyordum. Neredeyse gökyüzüyle bir bütün olmuştu. Öyle yüksek ve rahat hareket edemeyeceğim kadar dar ve kısa olan bir bina. Öylece en ucunda ayakta dikeliyordum. Aşağısı bakamayacağım kadar alçaktaydı. Beynimi simsiyah korku dolu düşünceler ele geçiriyor, kalp atışlarımı hızlandırıyordu. *Buradan düşersem neler olur*
*Beynim küçük parçalara ayrılır*
*belkide bütün bedenim küçük parçalara ayrılır*
Hayır hayır kafamı bunu istemediğimi belli etmek adına iki yana salladım. Öyle çok korkuyordum ki, gözlerimden süzülen sıcak ve tuzlu yaşları fark etmem dakikalarımı almıştı. En azından bu acizliğimi kimse görmüyor diye geçirdim içimden. Nasıl kurtulmam gerekiyor. *Lütfen biri bana yardım etsin* içimden yalvarıyordum âdeta. Birinin gelip beni kurtarması için. Derin hıçkırıklarımın ardından başımı asla bakmaya cesaret edemediğim, yöne, aşağıya, hafifçe eğdim. Bir anlık Vertigoyla sonunda korktuğum şey olmuştu. Dengemi kaybetmiş, bu kendimce ölüm çukuru kadar derin olan yere süzüldüm. *Yere çakılacak binlerce parçaya bölünecektim* *kafatasım parçalanacak beynim etrafa saçılacaktı* dengemi kaybettiğim o an saniyeler arasında tüm bu olasılıkları düşünmüştüm. Aniden binanın duvarına tutunmayı başarabilmiştim. Fakat durum bir öncekinden pekte eksik değil hatta daha korkunçtu. Ayaklarım sarkıyordu ve parmaklarım ne kadar gövdemi taşıyabilirdi bilmiyorum. Eninde sonunda düşecektim sanırım. Ağlamama bir son verememiştim bile burada tutunduğum beton duvarda, asılı kalmış halde bile küçücük bir çocuk edasıyla hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Gözyaşlarımın arasında bacaklarımda hissettiğim sıcaklıkla altıma ettiğimi anlamıştım. Pantolonum sırılsıklamdı. Hissediyordum. Yine de öyle korkuyordum ki buna zaman ayıramayacak kadar tedirgindim. Kendimi yukarıya çekmek adına çırpındım. Fakat kollarım öyle güçsüzdü ki. Bunu bir kaç kez denedim. Başaramadığımı anladığım an gözyaşlarım ve hıçkırıklarım gitgide şiddetlendi. Ne kadar zaman geçtiği hakkında bir fikrim yoktu. Başım dönüyordu ve bu lanet elim yavaş yavaş uyuşuyor tutunduğum yerden kayıyordu. *Evet Mete yolun sonuna geldin* dedim kendime pes etmeliydim. Pes etmezsem buradan kurtuluşu nasıl bulacağımı bile bilmiyordum. Bu yüzden beynimin parçalara ayrılması o kadar da sorun olmamalıydı. *Ne diyorum ben* diye geçirdim içimden. Ve son bir umutla tekrar bağırmak istedim * yardım edin kimse yokmu?* bu kez kısık sesim hafiften ve ağlamaklı çıkmıştı. Gülmekle gülmemek arasında sevinçle bağırdım. Ve yeniden *çocuklar beni duyuyor musunuz?* diye haykırdım. Fakat kendi sesimin yankısından başka hiçbir ses yoktu. Alnımdan dudaklarıma ve boynuma doğru akan sıcak terleri hissettim. Kafamı eğip terleri omzuma sildim. Ve yeniden *Allah aşkına kimse yok mu?* Bu kez daha şiddetli ve ağlayarak bağırmıştım. Bütün gücüm tükeniyordu. Ellerim artık daha fazla dayanamayıp, kendini bırakmıştı. Sarkmaktan uyuşan kollarımı hatta bütün bedenimi boşluğa bıraktım.Rüya
Aryan'ın gözlerinin içerisine bakmaktan kaçınıyordum. Gözleri beni adeta esir gibi hissettiriyordu. Onu benimle gelmesi adına inanılmaz bir çaba sarf ediyordum. Fakat onun yüzünde kızgın, öfke dolu bakıştan ve ara sıra mimiklerine uğrayan alaycı tavırdan başka hiçbir şey yoktu. Kendimi bu koyu sohbetin içine, derinliğe gömdüğüm anda, tam arkamda ki üçlü koltuktaki çığlığa kulağımın ilişmemesi mümkün değildi. Pekâlâ korku dolu bir tiklemeyle aniden arkamı döndüm. Mete transa girmiş tek bir yere odaklanmış, mükemmel büyülü gözlerinden, yanaklarına yaşlar süzülüyordu. Hızlı büyük adımlarımla yanlarına yaklaştım. Tolga ve Aryan da peşimdeydi. Ziya feryad eder gibi bağırıyordu. Arkadaşının omzunu yerinden koparmak istercesine iteliyordu. " Mete duymuyor musun?" Her birimiz sesimizin en tiz noktasını deneyimlemek istercesine çığlıklar koparıyorduk. Lakin Mete yerde muhtemelen ayı postu olan, halıdan başka hiçbir yere bakmıyordu. Gözünü kırpmaktan bile çekiniyor gibiydi. Belki de bunu yapamıyordu. Her birimiz ne yapmamız gerektiği konusunda endişe dolmuştuk. Onu buradan nasıl çıkarmamız gerekiyordu. Başımı olumsuz ve ümidimi kesercesine soluma çevirdiğim de " o ne be" diyen Ziya'nın sesiyle yeniden odak noktam Mete oldu. Kafamı onun olduğu yöne çevirir çevirmez ne kastettiğini anlamam uzun sürmedi. Mete'nin ıslanan pantolonuyla gözlerim buluştuğunda, altına kaçırdığını anlamıştım. Oldukça korkuyor olmalıydı. Gördüğü her neyse buna sebep olan oydu. "Altına mı yaptı" diyen Tolga buğday tenini ekşitti. tam konuşmak için araya girmek üzereydim. Fakat " şuan odak noktamız bu değil" diyen Elçin oldu ve haklıydı. “Mete'yi geri getirmemiz gerekiyordu.”
Her birimiz Elçine hak verdiğimizi göstermek için kafamızı sallamıştık. "Ne yapacağız" Han oturduğu yerden birden fırlayıp telaşını gizleyememişti. Yüzlerinden okunan korku yalnızca arkadaşlarına olan şey değildi. Bu olayın, Sırayla her birimize olmasıydı. Korkması normaldi ve korkmalıydı da. Mete'den sonra sırada kimin olduğu henüz belli değildi. Yüzde yüz eminim ki en çok korktukları şey bu. Ve tabi Mete'nin o halini görmeleri kalplerinin korkuyla atmasını hızlandırmıştı. Mete'nin aniden hızla ciğerine çektiği derin nefesiyle, her birimizin odağı yeniden Mete oldu. " hadi bişey yapalım" Han ellerini saçlarına götürüp, ağlamaklı sesiyle kendi etrafında bir kez döndükten sonra durdu.
" baksanıza"
Yüz ifadesi gerilmişti. Bu kez gerçekten ağlıyordu. Yüzünün her bir kası gerilmişti. Tolga elini Han'ın omzuna koyup hemen sağ tarafında duran koltuğa oturmasını sağladı. " sakin ol" diye uyardıktan sonra bana döndü. " Rüya sende transa girmiştin." Dedi ve bakışlarını Aryan ve benim aramda gezdirdi. Sonra gözlerini ağabeyine dikti.
" Rüya'yı nasıl çıkardın. Nasıl yaptın" kafasını iki yana sallayarak cevap bekledi.
Aryan bir kez yutkundu. "İyide" diye konuya girdiğinde sağ elini ensesine götürdü. Aynı anda yutkunurken. başını geriye yaslayıp, yeniden Tolga'ya baktı. "Rüya'nın elinde ayna vardı. Ona bakıyordu. Bende camı kırdım." Diğerlerine göre oldukça sakindi. Uzun zamandır sessizliğini koruyan Elçin bu kez konuşmayı seçti
" bekleyelim belki kendiliğinden düzelir" dediğinde Ziya'nın yüzünde alaycı bir gülümse belirdi. Daha sonra Elçin'den gözlerini kaçırıp, olduğu yere bedenini bıraktı. Ne yapmamız gerektiğini kestiremiyorduk. Düşününce en mantıklı öneri Elçin'den gelmişti. Bütün bu düşünceler arasında kıvranırken duyduğum hıçkırıkla Han'a baktım. "Hepimiz burda öleceğiz" küçük bir çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Han'ın bu kadar duygusal olabileceğini bilmiyordum. Kan çanağına dönmüş gözleri, anlından akan boncuk boncuk ter Mete’ yi sollamıştı adeta. Tolga Han'ın oturduğu koltuğun kenarına yaslanıp arkadaşını teselli etti. Herkes kendi aleminde korkuyla beklerken, bu kez hamle hiç beklemediğim. Kişiden geldi. Aryan soğuk bakışlarını bana çevirdi ve konuştu. "Tamam şu aynayı yeniden görmek istiyordun gidelim bakalım."
yutkunup devam etti. " belki haklısındır tüm bu olanlarla ilgisi olabilir" konuşmasını bitirdiğinde başımı olumlu anlamda yukarı aşağı salladım..Kapının hemen yanındaki, askılıkta duran çeketini bir hışımla aldı ve üzerine geçirdi. Daha sonra çok beklemeden, pudra pembe montumu askılıktan alarak bana uzattı. Üzerime giymemi beklemeden, hızla kapıyı açtı ve dışarı çıkmaya yeltendiği an dudaklarımdan bir feryad koptu " beklesene" dediğimde bir an duraksayıp yüzünü bana dönmeden " çabuk ol oyalanma"
Sesinde ki ukala tavra bir iç geçirdim.
fazla vakit kaybetmeden bende onu takip ettim…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
zeit not
Teen FictionBir yaprak kadar hafiftim sanki. Rüzgârın ahengiyle dans eden bir yaprak gibi sadece düşüyordum. Gözlerim sımsıkı birbirine kenetleyip bu kâbusun artık bir son bulmasını diledim.. Uçsuz bucaksız karanlıktan aşağı süzülürken, birden boynuma dolanan...