tuvaller ve portre

12 8 1
                                    

Yenii bölümmlee geldimm. Keyiflii okumalar.
Neler hissettiğinizi yorumlara yazmayı unutmayın.❤️❤️❤️

On ikinci bölüm
Tuvaller ve portre

bu baktığım, kadın portresi oldukça iyi tanıdığım bir yüzdü. Annem.  Emin değildim fakat tıpatıp aynı yüzdü. İçimden bir kaç saniye düşündüm. Gerçekten annem olabilir mi? Bu kez gözlerimi kıstım.

Şaşkınlığımı tamamen yok saymadan, içimde ki nefesi dışarı verdim. Farkında dahi olmadan çığlık atarcasına
“ anne” dediğim de Aryan elinde tuttuğu telefonunu, bana doğru çevirip, yüzümün ışığın altında kalmasına sebep oldu.

“ nasıl yani” dedi belli belirsiz bir ses
tonuyla.  Telefonunu hala yüzüme doğru tutuyordu. Oturduğum yerden hızla kalktım ve diğer resimlere bakmak adına hızla yürüdüm. Daha bir kaç dakika önce neredeyse bir çoğu yere yıkılmıştı. Hatta ayakta kalabilmiş tuval sadece dört taneydi.

Ayakta olan tuvallerden birine sakin adımlarımla yaklaştım. Aryan’ın da peşimde olduğunu biliyordum ve elinde tuttuğu cep telefonunu tuvale tutmasını bekledim.
ve yine annem vardı. Birkaç saniye durup annemin bu resimlerle, özelliklede bu evle bir ilgisi olup olmadığını düşündüm. Ama bu ihtimal bana  oldukça saçma geliyordu. İçimde bir türlü dinmek bilmeyen endişeyi bir kaç saniye susturdum ve diğer tuvallere baktım. Hepsi annemdi. Bu nasıl olabilirdi anlam veremiyordum. Korkak bedenim kendisini kaybediyordu. Sanki ayaklarım yok gibiydi. Gözlerim iyice yorulmuşlardı ve artık açık kalmak istemiyorlardı….

tutkalla yapıştırılmış gibiydi sanki gözlerim. Birbirinden ayırmak oldukça zordu. Öyle yorgun ve bitkindi.  Şu an uykuya öyle çok ihtiyacı vardı ki Açık kahverengi gözlerimin.

Birbirinden zorla ayırdığım gözlerimle şöyle bir etrafa baktığımda, bir saray endamıyla döşenmiş, ve milyonlar harcandığı ilk andan itibaren belli olan o odadaydım. Tam baş ucuma oturmuş Aryan kara gözlerini üzerime dikmişti. Bakışlarımı tam onun olduğu yöne sabitledim ve  yattığım yerden doğruldum.
“noldu bana”
dedim aynı zaman da ağrıyan başımı tutarken.
“ bayıldın” dedi Aryan sakinliğini koruyarak.

yeniden boğazımı temizledim. yorgun gözlerimi etrafta gezdirirken karşımda oturmuş bana bakan, diğer bir göz dikkatimi çekmişti.
“ Tolga iyi misin?”
“ ben iyiyim asıl sen iyi misin?”
Tolga'nın  bana bu soruyu sorarken oldukça neşeli görünen yüzü, onun gayet iyi olduğuna emin olmamı sağlamıştı.
lafı çok uzatmadan cevapladım.
“ iyiyim bende”
yorgun gözlerimi tekrar birbiriyle kenetledim. ve işte o an gördüğüm portre  göz perdelerimin önüne gelmişti.

“ portre” diyerek çıkıştım. diğerleri şaşkın değildi. belli ki Tolga ve Elçin biliyordu. ve diğerlerine söylemişlerdi.
“ne yapacağız”
Aryan'ın kara bakışlarıyla buluşturdum yeniden gözlerimi. sakinliğini asla bozmuyordu. bir bakıma onun bu haline hayran olurken öte yandan sinirlenmeme sebep oluyordu.

hafiftçe boğazını temizleyip;
“inan daha beter şeyler var”
eliyle Mete'yi işaret ettiğinde, nefesimi dışarıya verdim. Mete hala konuşamıyordu. hatta olduğu yerde öylece oturuyor, arada söylediklerimize mimikleriyle tepkiler veriyordu. 

“ onu düzeltmenin bir yolu olmalı” dedim. benim cümlemin ardından, Aryan beni başıyla onayladı.
“ aynayı da kaybettik” dedi  Elçin.
Endişesi bakışlarından okunuyordu.

“ bence o ayna oldukça önemli”
başımı sesin geldiği yöne yani Aryan'a çevirdim. Somurtkan ve soğuk bakışları bir saniye bile yerini gülümsemeye bırakmıyordu. Ciddiyetini asla bozmadan konuşmasına devam etti
“ sandığımızdan daha  çok..” başımı onu onaylamak adına salladım.

Başımın şiddetle ağrımasına aldırmadan oturduğum yerden aniden kalktım. Bu bedenimde  inanılmaz bir sarsıntıya sebep olmuştu.  Bulunduğum yerden bir kaç adım atarak, kendi etrafımda dönmeye başladım. Diğerleri ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışıyorlardı.

Gözlerimi yerden kaldırdım ve o sırada görüş açıma,  normalde ki halinin aksine oldukça sessiz görünen Ziya'ya  girdi. Yüzü kıpkırmızı görünüyordu. Nefesini tuttuğu açıkça belli oluyordu. Yüzümün buruşmasına engel olmadan, diğerlerinin farkında olup olmadığını kontrol ettim. Herkes kendi halinde benim, gelgitli halimi inceliyorlardı.

Buna aldırış etmeden adımlarımı Ziya'nın olduğu yöne çevirdim. Artık bu transa girme olayı bana garip gelmiyor, aksine hâlâ bunu yaşamamış olanların ne zaman birşeyler göreceklerini merak ediyordum. Psikopatça  gelebilir ama en çok merak ettiğim ise gördüklerinin ne olduğuydu. Ve şimdi sıra Ziya'daydı.

Zihnine girip, neler gördüğünü bilmek istiyordum. Ama bir yandan kalp atışlarımın hızlannmasına, gözlerimin anlamsızca şeğrelip, yaşarmasına ve anlımdan düşen terlere engel olamıyordum.

Ziya'nın kolundan tuttum ve adını çığırarak anlamsızca sarstım. Ziya'dan almayı beklediğim cevap gelmeyince bakışlarım Mete'ye çevrildi. Ya ziya da onun gibi olursa demeden edemiyordum. İçimdeki ses, "zaten onu hiç sevmiyorsun neden umrunda olsun" demeden etmiyordu. Ama bir yandan da " neden umrumda olmasın" diyordu.

Ziya

Sessizliği hiçbir zaman sevmemiştim. Hayatım koskoca bir bok çukuru olsa dahi, alay etmek, eğlenmek, konuşmak, ve gülümsemek beni ben yapan en büyük şeydi. Fakat şu an diğerlerinin yüzleri teker teker silinmiş, sesleri parazit gibi gelmeye başlamıştı. Korkunç şekilde yalnız kalıyordum. Ve bunun ne olduğunu biliyordum. Evet sıra bana gelmişti. Lakin bunun bu kadar gerçekçi olmasını ve en önemlisi böyle korkutucu olmasını beklemiyordum. Etrafımda ki insanların varlıklarının silinmesi, yalnız kalmak benim en büyük korkum olmuştu daima.  Sanırım şimdi bu koskoca evde tek başıma kalmıştım.

bir anlığına göz kapaklarımı birbirine kenetlediğim an, arkadaşım Mete'nin yüzü göz kapaklarıma ilişti. Aniden gözlerimi birbirinden ayırdım. “ya bende onun gibi olursam” bilinç altımda tüm bedenimi korkuya salan bu sesi bir türlü susturamıyordum. Ve evet inanılmaz korkuyordum.

Buradan nasıl çıkacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu. Fakat bir kaç saniye düşündükten sonra, dizlerimin titrediğini ve bedenimin daha fazla ayakta kalmak istemedeğini anlamam uzun sürmedi. Kendimi bomboş duran koltuklardan birine attım. Şimdi o yıllarca korktuğum sessizlikle başbaşaydım. yalnız ve sessiz. En nefret ettiğim bu iki kelime şimdi yanyana yazılıydı. Yüzümü avuçlarımın arasına alıp, yeniden gözlerimi kıstım.

Küçüklüğümden bu yana hep  çok konuşan, ve kalabalık ortamlara dahil olan biri olduğumu anımsadım. Bir nedeni yoktu böyle olmamın. Sadece bu bendim beni ben yapan en büyük özelliğim. Ve sanırım yalnız ve sessiz kalmak sırf bu yüzden ödümü patlatırdı. Kendim olamadığım için..
bir an durup, düşündüğümde dudağımın hafiften kıvrıldığını fark ettim. Aslında sessizlik hiçte kötü değildi bir bakıma, bu sessizlik beni kendimle başbaşa bırakmıştı….

Bölümm sonuuuu

zeit not Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin