Umarım güzel ve heycan verici bir gün geçiriyorsundur... Üzüntülerimizi, kırgınlıklarımızı kaleme döktüğümüz bu yerde umarım hayallerimiz bir bir gerçekleşir.
Buna ihtiyacımız var....**///(◕ᴗ◕✿)
Dokuzuncu bölüm: başka birileri
Aryan'ın kolunu öyle sıkı tutuyordum ki tırnaklarımın, derisine geçmek üzere olduğunun, farkına varmam uzun sürmüştü. Canını yakmama rağmen ses etmemiş aksine beni rahatlatmak için elime dokunmuştu. Derin bir nefes verdikten sonra Aryan'ın peşinden koridorda yürümeye başladım. Karanlık her yeri sarmıştı. İçimde midenin kasılmasına, anlımdan soğuk terlerlerin akmasına sebep olan bu yerde, aydınlığa ihtiyacım vardı. Montumun cebinde ki cep telefonumu çıkardım ve feneri yakmak için ekranı açtım. 16:20 saat hâlâ aynıydı. Ne bir saniye ileriye nede geriye gitmişti. Telefonumda bir sorun olduğunu düşünüp, koluna girili olduğum Aryan'ı kendime çektim.
" baksana telefonuna saat kaç"
Kısa bir iç çekişle, neden bunu sorduğuma anlam veremediğini belli etti. Karanlıktan Aryan'ın yüzünü görmem imkansızdı. elini cebine atıp, telefonu eline aldı. Ekranın ışığı yandığında, direk yüzüne yansıdı
Oldukça yakışıklı görünen yüzüne baktım. Kafasını telefondan bana kaldırdı. gözgöze geldiğimiz an kaşlarını çattı, dişlerinin arasından konuştu kaşları hâlâ çatıktı.
"16:20" dediğinde garipliğin cep telefonumda olmadığını anladım. Daha sonra Aryan'ın kolunu bırakıp yutkundum.
" Bir saattir saat aynı dedim" şüpheci ses tonum Aryan'ı da endişeye düşürmüştü.
" evet benimde dikkatimi çekti" diye yanıt verdi. Daha sonra kolunu bıraktığımı elimi tutup, kendine asıldı. " bunu sonra düşünelim" diyerek yürümeye başladı.Başımıza gelen onca şeyi düşününce, bunu düşünmek zaman kaybı gibiydi. Gerçi yaptığımız yada bundan sonra yapacağımız hiçbir şey de mantık yoktu ve olmayacakta.
Merdivenleri inmek üzereyken, şiddetli seslerin bize doğru geldiğini hissediyordum. Kalp atışlarım daha da hızlanmış üstelik, susuzluğun yol açtığı, kurumuş boğazım yutkunmama izin vermiyordu. Öyle çok tedirgindim ki Aryan'ın arkasına iyice sokulduğumun farkında bile olmamıştım. Sesler bize iyice yaklaştığında bu seslerin hiçte yabancı olmadığını anladım. Tuttuğum nefesimi bıraktım. Elimi kendime çekip gülümsedim. Ses Elçin ve Ziya'nındı bu iyiydi çünkü ikinci bir Adranalin şuanlık bana fazlaydı. Daha fazla katlanabilir miyim bilmiyorum.
Elçin bizim varlığımızı anladığı an nefes nefese kalmış ses tonuyla zar zor konuştu. "Mete kendine geldi."
"İyi mi?"
" iyi ama konuşamıyor" dedi ZiyaZiya' nın bu söylediğinden sonra, neler olduğunu anlamak için hızla merdiven paylarını inmeye başladık. Önümde ki Aryan'ı takip ediyordum. Merdiven paylarını karanlığa rağmen ikişer inmekten çekinmemişti.
Odaya girdiğimizde, Mete olduğu gibi oturuyordu. Bu kez hareket ediyor olsa da, gözlerinden korku akıyordu adeta. Yanan şöminenin üzerinde gözlerini gezdirip bakışlarını bize döndürdü. Konuşmak istercesine dudaklarını araladı fakat yapamadı. O an gözleri küçük bir çocuk edasıyla yeniden doldu. Korku bedenini yeniden ele geçiriyordu. Bu Mete'nin her halinden belliydi.
" ayna nerde" diyerek önümüze atlayan Tolga Mete'ye diktiğim gözlerimi ondan ayırmama sebep oldu. Konuşmak için ağzımı aralamak üzereyken tekrarladı.
" nerdesin uzun zamandır bekliyoruz"
Söylediğinden sonra yutkundum.
" oda da kilitli kaldık" bir kez daha yutkundum ve devam ettim.
" daha da kötüsü ayna yok"Şaşırmışlardı. aynayı biz oynamadıysak kim oradan almıştı. Bu evde yalnızca biz vardık. Yani en azından şimdiye kadar öyle zannediyorduk. Aryan diğerlerine Yukarıya çıkarken merdivenlerden, gelen sesten bahsettiğinde, bu evde bizden başka birinin, birilerinin daha olabileceği kanaatine varmıştık çoktan. İşler iyice korku dolu bir hâl alıyordu. Dahası Mete konuşamıyordu. Bir yolunu bulmalı ve konuşmasını sağlamalıydık..
" diğer odalara da bakalım" diye bir ses yükseldi Elçin'den
Evet bunu yapmalıydık. Yada yapmamalıydık. Burada böylece oturmalı, ölümün gelip bizi almasını beklemeliydik. Tabi hepsi bir seçenekti. Fakat daha demin fark ettiğimiz saat sorunu yüzünden ne kadar vaktimiz kaldığını bile bilmiyorduk. Zaman ilerlemiyordu.Bir kaç saniye kendi kafamın içinde, kendime hasbihal ettikten sonra, Elçin'e onay vermek için bir adım öne çıktım. Buradan kurtulmayı deli gibi istiyordum. Yalnızca ben değil herkes bunu istiyordu. Attığım adımın hemen ardında.
"Bence de Elçin'in dediğini yapmalıyız" dedim.
Aryan iki elini açıp kaşlarını kaldırdı.
"Bu kez ben yokum" dedi. Ve tekrar etti.
" ben burda oturmayı yeğlerim"
Kendine bir köşe seçip, oturdu. Gözlerimi dikmiş ona bakarken, Tolga konuşmaya başladı.
" evet bu kez biz bakalım" gözlerini Elçin' e değdirdi ve hemen geri çekti.
" belki biz bir şey buluruz"
Elçin' e senden bahsediyorum der gibi bir bakış attıktan sonra, açık kahve gözlerini diğerlerinin üzerinde gezdirdi.
"Peki" dedim ve başımla onu onayladım.
Tam çaprazımda duran, tekli koltuğa ilerledim ve oturdum. Korkunç soğuktan ötürü ellerim buz kesmişti. Bu tempolu dakikaların arasında bunun daha yeni farkına varmıştım. Ellerimi birbirine sürtüp ısınmasını beklerken, Tolga ve Elçin'in odadan çıkışını izledim..Elçin
Onunla konuşup konuşmama konusunda oldukça kararsızdım. Kalbimi binlerce parçaya bölmüştü sanki. Ve en kötüsü hiçbir şey olmamış gibi davranıyor olmasıydı. Bu karanlık koridorda, Tolga'nın hemen arkasında ilerlerken, üşüdüğümü hissediyordum. Ellerimi cebime soktum ve zar zor görmeyi başardığım, adımlarımla ilerledim. Kendimi çok zavallı hissediyordum. Tolga'nın bana bir açıklama yapması gerekiyordu. Fakat o hiçbir eylem göstermeden yalnızca ilerliyordu. Bir üst kata çıkmadan evvel, bulunduğumuz katta ki odalara bakmaya karar vermiştik. Aynanın ne işe yarayacağını yada yaramayacağını bilmiyorduk. Ama yine de bulmamız gerektiği kâânatine varmıştık. Burası oldukça büyük eski tarzda bir köşktü. Koridorda bir hayli uzun ve odayla doluydu. Daha gitmediğimiz görmediğimiz tonla bölüm vardı. Her attığım adımda kalp atışlarım kendinden geçiyordu.
Girdiğimiz ilk odada aynayı bulmayı ummuyordum. Ve düşündüğüm gibi baktığımız hiçbir yerde aynayı bulamıyorduk. Rüya ve Aryan'ın söylediğine göre ise bizden başka biri daha vardı bu evde. Hayatım boyunca kendimi hiç bu kadar cesaretli hissetmemiştim. Bir an bu derin korkunç duygularla boğuşurken, Tolga'nın merdivenlere yöneldiğini anladım. Konuşmadan onu takip ettim.
Her odaya tek tek bakmamız oldukça uzun sürecek gibi görünüyordu. Diğerlerinin de bakınması gerekiyordu. İki kişinin yapabileceği bir şeye pek benzemiyordu.Merdiven paylarını bitirdiğimiz esnada hiç itiraz etmeden, Tolga'nın adımlarıyla bende ilerliyordum. Sağ tarafa döndüğümüz sırada hemen yandaki kapıya yönelmişti Tolga. Nedensizce kalp atışlarım hızlanıyordu. Tolga durmadan devam etti ve kapıyı açtı. İçerisi diğer odalar gibiydi. Karanlık. Elimde ki telefon fenerini, etrafa doğru tutmaya başladım. Tolga'da benimle aynı şeyi yapıyordu. Bu oda da görmeyi planlamadığımız bir şeyler vardı. Burası bir resim atölyesiydi. Elimde ki feneri tam önümde duran, resme çevirdim. Daha net görebilmek adına feneri iyice yaklaştırdım. Gördüğüm manzara karşısında ağzım açık kalmıştı. Bir iki adım gerileyip yutkundum. Bu oydu. Tanıdığım biri Rüya'nın annesi. Elimde ki feneri ve gözümü diğer tuvallere çevirdim. Hepsi Munise teyze'nin yani Rüya'nın annesinin portresiydi. Tolga'da benim kadar çok şaşırmıştı. Neler olduğuna anlam verememiştik. Bu gördüğüm manzara karşısında gözlerimi Tolga'ya çevirdim. Aynı şaşkın gözlerle bana bakıyordu....
Buraya aynayı bulmak için gelmiştik. Fakat hiç beklemediğimiz o manzara karşılamıştı bizi. Neler oluyordu. Bu evin bu resimlerin Munise teyzeyle ne ilgisi vardı. Kalp atışlarım gitgide daha da fazla atıyor, korkum âlemi arşı aşıyordu sanki. Ağlamak üzereydim. Ama şaşkınlığım bunun önüne geçiyordu.
Ben hala kendime gelememiş, düşünce aleminde dans ederken, Tolga'dan bir ses yükseldi.
"Buldum"
Bakışlarımı onun olduğu yöne çevirdiğim an, ne kastettiğini anladım. Birkaç adımla yanına vardım.
Ayna tam önümüzde duruyordu. Peki onu olduğu yerden alıp, buraya kim koymuştu.....Görüş ve düşüncelerinizi belirtmeyi, ve tabii oy atmayı unutmayın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
zeit not
Teen FictionBir yaprak kadar hafiftim sanki. Rüzgârın ahengiyle dans eden bir yaprak gibi sadece düşüyordum. Gözlerim sımsıkı birbirine kenetleyip bu kâbusun artık bir son bulmasını diledim.. Uçsuz bucaksız karanlıktan aşağı süzülürken, birden boynuma dolanan...