Parktaki bir bankta oturuyorum. Yanımda yaşlıca bir adam gazete okuyor.
Dönüp bana saati soruyor. Saatime bakıyorum, 06:45.
Gözlerimi yukarı çevirip adama saati söylüyorum, ancak aniden duruyorum.
Adam orada değil.
Geri saatime bakıyorum, 12:09. Kendi kendime düşünüyorum. ''Daha yeni 06:45 değil miydi?''
Gözlerimi yine yukarı çeviriyorum, bir fırtına geliyor. Gök gürlüyor ve yağmur başlıyor. Bulanık suda sırılsıklam oluyorum, fakat gökyüzüne bakınca havanın aslında açık olduğunu görüyorum.
Saate bakıyorum, 13:78. Saatin bunu göstermesi mümkün bile değil ki?
Yukarı baktığımda bulutların garip şekillere girdiğini görüyorum, dikkatli bakınca bir şey yazdığını çıkarabiliyorum.
''Elimi tut.''
Birdenbire adamın yanımda oturduğunu fark ediyorum. Yaklaşıyor ve kulağıma fısıldıyor, ''Elimi tut...''
Neler olduğunu anlamadan, adamın elini tokalaşır gibi tutuyorum. Aniden gökyüzü kayboluyor, etrafı sarmaya başlıyor.* Adamın görüntüsü kararıyor ve kendimi zifiri karanlık bir boşluğa düşerken buluyorum. Kısa, acı ve ıstırap dolu bir feryat duyuyorum, ve karşımda bir yüzün siluetini fark edebiliyorum. Parçalanmış ve şekli bozulmuş bir yüz. ''Bunu niye yaptın?'' diye feryat ediyor. Yere sertçe çarpıyorum.
Uyanıyorum, ve bir bankta oturduğumu görüyorum. Bunun bir rüya olduğunu fark ediyorum.
Yan tarafıma göz atıyorum.
Yaşlı adam yanımda oturuyor. Bana dönüp saati soruyor.
Saat, 06:45.