İzliyordum.
Tek yaptığım şey izlemekti.
Geldiğimiz yeri inceledim önce, uzun bir yolculuğun ardından çam ağaçları ve daha bilmediğim pek çok ağaç türünün de bulunduğu ormanlık alandaki tek düzlük ve boş yerdeki bir barakanın önünde park etmişti aracı.
Sonra barakadan yanımdaki Toygan’a değdi bakışlarım.
Parmak boğumları, direksiyonu sertçe kavradığından bembeyaz olmuştu.
Her gerildiğinde yaptığı gibi dudağını dişleyip etrafa göz gezdiriyordu.
Elimi omzuna koyup ona bakabilmek için başımı eğdim, bana çevirdiği gözleriyle dudaklarını kemirmeyi bırakıp bir süre öylece baktı.
Elim omzundan kayıp yavaşça bacaklarıma düştü, içimi bir korku kaplamaya başladı.
“ Toygan,” dedim ama kendi sesimi ben bile zor duymuştum. “ Neden buraya geldik? Neden sessizsin? Beni korkutmaya başlıyorsun.”
Ormanın ortasında, bir açıklıkta, bir barakanın önünde öylece arabanın içindeydik ve Toygan hiçbir şey yapmıyordu.
Hala bana transtaymış gibi bakan Toygan’a son kez bakıp emniyet kemerimi açtım, arabadan inip arabanın önünden ona bakıyordum, tam arkamda kalan barakaya aldırmadan ön camdan Toygan’ın inmesini bekledim ama o hala öylece bana bakıp araçtan inmiyordu.
Bir hışımla aracın şoför kapısını açıp Toygan’la bağırmaya başladım. “ Buraya neden getirdin beni?”
Hiçbir şey söylemeden öylece duruyordu. Emniyet kemerini eğilip çözdüm, kolundan tutup dışarı çektim ve, “ Bu lanet olası yerde ne yapıyoruz Toygan?” diye bağırdım.
Toygan kolundaki elimi boştaki eliyle çekip arkamdaki barakaya baktı. “ Babam...” dedi ve bir süre durdu, ne zaman konu amcam olsaydı göstermemeye çalıştığı ama hep bildiğim derin bir acı yaşıyordu, geceleri sessizce ağlamasından biliyordum, kendimden biliyordum çünkü ben de ailemi kaybetmiştim.
Cümlesine devam ettiğinde dalıp gittiğim düşünce tufanından çıktım ve dediklerine odaklandım. “ Ölmeden önce bana burayı göstermişti. Seninle zamanı geldiğinde gitmem için.”
Bir süre bir şey diyemedim, arkamı döndüğüm barakaya yandan bir bakış atıp tekrar ona döndüm. “ Toygan...” dedim ama lafımı kesti.
-“ Annem yüzünden aramız iyi değil, farkındayım ama biz küçüklüğümüzden beri iyi arkadaştık. Hatırlıyor musun, bir keresinde okuldan arkadaşların sana sataşmışlardı. İlkokul dört müydün?”
Burukça gülümsedim. Dudaklarımdan bir, “ Evet,” nidası döküldü. “ Sen de o üç çocuğu okul çıkışı yanına çağırmıştın. Benden habersiz!” Son cümlemi üstüne bastıra bastıra söylemiştim.
-“ Evet, evet, her neyse. Beni sizin evin yolunda pataklarlarken sen birine çantanı fırlatıp beni yere yatıran çocuğun üstüne atlamıştın. Ben yerden kalkmaya çalışırken diğerinin de kolumu ısırmıştın.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEŞKE
FantasyKolunu hiç beklemediğim bir anda omzuma atmasıyla yaşadığım şok dalgası yetmezmiş gibi bir de, " Şimdi daha iyiyim işte," demesiyle ikinci bir şok dalgasıyla beni baş başa bırakmıştı. Omzumdaki elini indirmek için elimi kaldırmamla ellerimizi kenetl...