Changbin bu sabah ailesinin yanına gelmişti, bir gün de olsa dersleri ekip kafa dağıtıp anne babasının yanında dinlenmek istemişti. Akşamüzeri de marketten dönerken evinin önünde hiç beklemediği birini bulmuştu.
Sinirlendiğini hissederken "Ne arıyorsun sen burada?" diye sordu, sorusuyla dalmış Chan direkt kafasını şaşkınca ona çevirdiğinde Changbin onu kolundan yakaladı.
"Yıllar sonra ne sikime geldin bu eve?"
Chan kolunu çekip söndürdüğü sigarayı attı. "İlk önce o eline sahip çık." Kaşlarını çattı. "Merak ettiğimiz bir şey var ki geldik değil mi yıllar sonra?"
Kafasını çevirip kendi evinin bulunduğu kata baktı Changbin ardından da tekrar gözlerini Chan'a sabitledi. "Ne öğrenmek istiyorsun, söyle. Ne oldu, yıllar sonra bir şeyleri görmeyi mi tercih ettin? Yazık sana."
"Changbin, yemin ederim zaten bozuğum öldürürüm seni."
Changbin yakasından tutup onu duvara çarptı, Chan'ın nefesini kesecek kadar dibine girerken "Yapsana," dedi içinde tutamadığı öfkeyle. "O süper en yakın arkadaşın gibi yap. Birbirinizi tamamlarsınız, biri kendini öldürdü, sen de beni öldür."
"Çek elini," deyip onu bileğinden tutarak itti Chan. Changbin buna karşılık karnına yumruk attı, Chan inleyip karnını tuttu.
Bunu neden yaptığını biliyordu, cenazede Changbin'in uzattığı elini tutmamıştı. O gün, bugündür ne zaman elini tutsa Changbin acısını fena çıkarıyordu.
"Byul'un odası hâlâ duruyorsa görmeye geldim."
Sırıttı Changbin, eğlence gösteren bir gülüş değildi. Gözlerindeki duyguları çözememişti Chan, bunu çözemeden "Duruyor," dedi Changbin. "Hiç dokunulmadı anısına, gel, gel ben sana göstereyim odasını."
Dirseğinden yakaladığı Chan'ı binanın içine sokup sürüklemeye başladığında "Ne yapıyorsun?" dedi Chan şaşkınca, Changbin "Gel!" diye bağırdı onu umursamadan.
Ailesi birkaç saatliğine dışarı çıkmıştı, ki evde olsalar da umursamazdı, üçüncü kata geldikleri gibi kapıyı açıp Chan'ı içeri gitti. "Git bak," dedi. "Git bak o en yakın arkadaşının, melek arkadaşının odasına! Bak, bak bakayım bir şey bulacak mısın?"
Chan kolunu tutarak dengesini korudu, Changbin kapıyı çarparak kapattı ve elindeki poşeti kenara bıraktı. 'Hadi' dercesine kaşları ile işaret etmişti. Evde kimse olmadığını anlayan Chan kavga çıkarmakla uğraşmadı.
Kafasını kurcalayan meseleyi çözmek adına hâlâ yerini hatırladığı odaya ilerledi, hâlâ kapısı açıktı. Yutkunarak içeri girdi ama gördüğü görüntüyle duraksadı.
Başını çevirerek arkasında kalan Changbin'e baktı. "Ama burası değiştirilmiş..."
Güldü Changbin, yüzünü buruşturdu. "Sen, oranın Byul'a ait olduğunu mu sanıyorsun?"
Bu lafı, Chan'ı resmen dehşete düşürdüğünde sanki ani bir darbe yemiş gibi sarsıldı. Olduğu yerde nefes bile almayı unuturken Changbin ilerledi ve kapısı kapalı olan odayı açıp ona gösterdi.
"Senin bakman gereken yer burası."
Chan, o odaya ilk defa girdi. Şaşkınlıkla kalakaldığından hiçbir şey yapamıyordu aslında, "Ne?" demesiyle Changbin öfkeyle bağırdı.
"Ne, ne! Ne, ne! Gerçekleri istiyorsun ya, al sana gerçekler, bak melek arkadaşının odasına! Bak bakayım ona ait bir parça bulabilecek misin? Bulamazsın değil mi, uyuttu oğlum seni, sizi, hepinizi. Siz de yediniz... Yazık size."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
yes, and? binchan ✓
Fanfiction"sana gelmemek için binlerce bahane ürettim ben." | enemies to lovers