Jeongin, Felix ile konuşmuş ardından da kendi dersine gitmek için hareketlenmişti. Dersliklerin bulunduğu koridordan çıkıp asansörlerden birinin düğmesine bastı, saniyeler sonra da kapılar açılmış, içeri girmişti.
Gördüğü kişi ile kaşlarını kalkarken Minho dudağını kıvırdı. "Yakışmış."
Normalde bunu dün söylese Jeongin sevinçten delirebilirdi ama Minho'nun attığı twitten sonra pek de keyfi kalmamıştı. "Sağ ol," deyip soğuk bir sesle konuşup elini uzattı ama Minho ile aynı katta ineceği için basmadan geri çekmişti.
Tavrına hafifçe kaşlarını çattı Minho, yine de pek üstelemeden önüne döndü. O da dersi bittiği için eve geçecekti, Jeongin asansör aynasından onu incelerken iç çekti. Minho, siyah bir tişört giyip tişörtün düğmelerini açmıştı. Altında da mavi, bol bir kot pantolon vardı.
Bir üniversite kuralı olarak asansör her katta dururken öğrenciler biniyor, geniş asansör iyice daralıyordu. Jeongin, önündeki çocuğun çantası yüzünden kaymak zorunda olurken dün akşam gerçekten incittiği ayağı ile tökezlemiş, zaten kaçamak bakışlarla onu kontrol eden Minho hızla beline sarılıp onu önüne almış, göğsüne Jeongin'in sırtını yaslamıştı.
Jeongin hızla nefesini tuttu, arkasındaki beden, belindeki el ile kalakalırken Minho çocuğa bakmıştı. "Dostum o çantanı indirsen de herkes rahat etse mi?"
"Ah, tabii. Pardon."
Çocuk çantasını indirdiğinde Minho sorun yok anlamında göz kırpmış, saniyelik savaşları asansörün giriş katta durması ile de son bulmuştu. Belindeki eli ittiği gibi hızla aralarından sıyrılıp asansörden çıktı Jeongin, arkasından kaşlarını çattı Minho.
"Ne oluyor oğlum sana, ne bu tavırlar?"
"Hayırdır amına koyayım, ne varmış tavrımda?" dedi Jeongin sinirle. Aksayarak yürümesi Minho'nun dikkatinden kaçmazken "Sana sormalı," dedi imayla. "Hayırdır," dedi bu sefer. "Hoşlandığın çocuk sinirlerini bozuyor da hıncını benden mi çıkarıyorsun?"
Jeongin kaşlarını çattı. "Ne diyorsun?"
Soruyu sorar sormaz aklına attığı tweet gelirken anlamıştı neden Minho'nun öyle dediğini, göz devirdi. "Aynen," dedi sinirle. "Kendisi tam bir mal olduğu için sinirlerim çok bozuk."
"Öldürmek istiyorum onu," deyip yumruğunu kaldırdı ve Minho'nun omuzuna hafifçe geçirip yürümeye devam etti. Minho arkasından kurnaz bir gülüş bıraktı. "Bakalım nereye kadar inkâr etmeye devam edeceksin?"
Arkasından ilerledi hızla. "Yang Jeongin beni bekle!"
"Derse gideceğim derse, gitsene!"
"Yürüyemiyorsun daha la," deyip koşarak onun kolunun altına girdi Minho ve Jeongin'in kolunu tutup omuzuna attı. Diğer eliyle de beline sarılınca Jeongin gözlerini kısarak ona bakmış, dikkatlice onu merdivenlerden indirmişti Minho.
"Senin manita yok, bana kaldın." dediği zaman "Sabır ya," dedi Jeongin. "Gerçekten tam bir mal."
"Kalbimi kırıyorsun."
"Sorma." dedi alayla. Minho gülüp ona yardımcı olmuş, Jeongin'i fakültesine kadar götürmüştü. Beraber dersliğin bulundukları koridora girdiklerinde "Aa, Minho naber?" diyen çocukla Minho ona baktı, güldü.
"Nerdesin sen ya, iyidir, senden naber?"
Kendi sınıfında olan bu çocuğu tanıyordu Jeongin. Sunghoon "İyi işte, ne olsun?" deyip güldü. "Dersler falan, bak sana ne diyeceğim, yarın akşam arkadaşlarla bara geçeceğiz, gelsene. Takılalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yes, and? binchan ✓
Fanfiction"sana gelmemek için binlerce bahane ürettim ben." | enemies to lovers
