Birinci Vazgeçiş

7 3 0
                                    

🌬

Planı tamamlamıştık. Judas iki haftadır Hovan'ın kullandığı ilaçları ve lanetleri öğrenmek için Hovan'ın kız kardeşiyle flört ediyordu. İsyan günü bazı hareketlerinden kızın Hovan'ı oldukça iyi tanıdığı kanısına varmıştı.

Hovan'la her yakınlaşmamızda bir şeyler oluyordu. Farklı bir uyumsuzluk oluşuyordu ve ikimizde bir anda birbirimizden uzaklaşıyorduk. Bunun sebebi bileklikti. Onun odasında olanlar bileklik kolumdayken gerçekleşmişti. Yağla bilekliği çıkardığımızdan beri olanların farkında olduğunu biliyordum. Yine de çaktırmamaya çalışıyordu.

Ordu hazırdı. Grimm kalanları eğitmişti. İki hafta boyunca etkinliklere katılacaktık. Son güne kadar zamanımız vardı. Yarışacaklar ve sarayda yaşayan saygınlar yarışlar esnasında krallıklarda kalacaklardı. Bu Toprak Hükümdarının fişini çekmemiz anlamınada geliyordu.

Derince nefes alarak siyah elbiseyi üzerime geçirdim. Yarışlar bugün başlıyordu. Elemeler yapılmış bizimle gelecekler seçilmişti. Diğerleri tırabzanlarda olacaklardı. Benim gibi.

Birkaç büyücü hepimizi Su Krallığına ışınladı. İlk yarış Su Krallığında olacaktı. Sirenler kendi aralarında yarışacaklardı. Okyanustaki gizli iksirleri bulacak, ardından onları içerek kocaman deniz yaratıklarına dönüşüp dövüşeceklerdi. Ve biz bunu suyun içindeki kameralardan takip edecektik.

Saatler sonra ilk yarı başlayacaktı. Hovan beni bir yere götürmek istediğini söyleyerek kaldığım odadan almıştı. Onunla geçireceğim üç beş gün kalmıştı. Judas ayartma işlemini hızlı bir sürede tamamlarsa yarın bile işgale başlayabilirdik. Bu onunla olan son günüm olabilirdi.

"Neler oluyor?" diye sordu. Okyanusları neşeyle parlıyordu. Ben ve o kesinlikle uyumlu değildik. O iyi bir çocuktu, ben onun ölüm meleği.

Dışarısı çok güneşliydi. Güneş parlıyordu. Bu bende hayranlık uyandırıyordu. Etrafımızda Çiçek bahçeleri vardı. "Bilmiyorum." diye mırıldandım.

Aslında biliyordum. Onu tek öldürebilecek kişi bendim. Eğer onu ben öldürmezsem galaksi elementi açılmayacaktı. Ve kimse benim kadar güçlü değildi. Derince bir nefes verdim.

Onun beni öldürmesini tercih ederdim. Çok iğrenç hissediyordum. Sadece yok olmak istiyordum. Midem bulanmaya başlamıştı. Birkaç gündür sürekli kusuyordum. "Tuhaf davranıyorsun." dedi.

İtiraf etmeliyim. O da öyle. Birkaç gündür mide bulantım arttığından son günlerimizi gibi hissediyordum. "Sende, ilk sen anlat."

"Hayatlarımızı hiçliğe gitmeye çalışarak boşa harcadık."

"Bu ne demek."

"Hayatım boyunca iyi bir hükümdar olmak için çabaladım. Daha iyi olursam insanlar beni severler diye. Ama bitti. İki hafta sonra tahtımı kardeşime devredeceğim. Bitti artık."

"Ama-" diye mırıldandım. Bunu yaparsa ben öldürmeden kendisi ölürdü. Babası bu yüzden ölmüştü. O kesinlikle yaşamalıydı.

O saniye anlamıştım. Ben ölmeydim, o yaşamalı. Onu öldürmeyecektim. Bu beş vazgeçişti. Ona asla zarar veremezdim. O benim pısırlığımdı, o benim hattatımın anlamıydı, o benim Hovan'ımdı.

"Ama hükümdarlığı devredersen sonsuzluğum sona erir ölürsün diyeceksin değil mi? Kardeşimle uzun zamandır bunun hakkında çalışıyoruz. Bir yolunu bulduk?"

"Nasıl?" diye sordum. Önüne gelen beyaz saçlarını geriye doğru ittim. Hovan'ım...nereden nereye geldik?

"Onu boşver. Hepsi senin için hayatım. Seninle mutlu olmak için krallığımı, hükümdarlığı bırakacağım. Seninle mutlu olabilmek mini mini bizden olması için."

"Sıradanlığa nasıl alışacaksın?" Diye sordum. Bu plan aklıma yatmamıştı. Onunla bir yaşam süremezdim. Bensiz mutlu olmalıydı.

"Seninleyken "sıradan" kelimesini kullanamam." dedi gülümserken. Bir adım gerilememekte bana döndü neler olduğunu anlayamadığıma emindim. Fakat az önce yirmi yıllık hırsımı Hovan için yok etmiştim.

"Hovan..." diye mırıldandım. Sesimi ben bile zor duymuştum. "Neden öyle bakıyorsun? Ne oldu?" die sordu.

"Benim gitmem gerek." Hovan'ın okyanuslarına şimşek çaktı. Hem mahvolmuş hemde delirmiş gibiydi. Onun her haline hayrandım fakat şu anda o daha önemliydi. Benim gibi biriyle mutlu olmazdı. Bize mutlu bir son yazılmamıştı.

"Biri mi var? Sevdiğin eğer öyleyse ilk onu sonra kendimi geberteyim. Ben krallığımdan vazgeçmişler böyle tuhaf davranma."

"Olmaz! Hovan! Bizden olmaz!" gözlerimden yaşlar saçmalamaya başlamıştı. Tim hayat amacım yok olmuştu. Judas'ın ona zarar vermemesi için Judas'la konuşmam gerekti.

"Ne demek bu?" dedi. Ayakta zor duruyor gibiydi. İlk hayal kırıklığına uğrayışıydı benim tarafımdan fakat benle olura sonda olmayacaktı. Hıçkırarak ağlamaya başladım. Gözlerine bakmaya dayanamıyordum. Çok ağır geliyordu.

"Senden nefret ediyorum demek! Senin gibiler asla doğurmam demek! Hava hastanesinde izin verdiğin deliliği biliyorum demek! Bizden olmaz en iyisi saçmalama."

🌬

"Vazgeçtin?" Judas yavaşça Kelebek Orman'ında bulduğum uçurumun kenarına oturdu. Beni nasıl bulduğunu sorgulamayacaktım.

"Evet." dedim. Tek bir hamlemle kayalıklara düşüp ölürdük. Ama o ölümsüzdü. Ben ölürdüm. İşte bana yakışan son...

"Hükümdar ayarlarınla oynadı." başımla onayladım. Benimle eş zamanlı olarak gözümden bir yaşa aktı. Saatlerdir ağlıyorum. Hovan'ın ne durumda olduğunu düşünmeden duramıyordum.

"Evet." dedim yeniden. Çok zor geliyordu. Rüzgar saçlarımı dalgalandırıyordu. Ona zarar vermeyecekti. Şimdi ölürsem içim rahat gidecektim.

Judas benim babamdı. Onunla böyle konuları konuşabilmem gerekti sanırım. İşte bir hayatta böyle mahvolmuştu. "Ona aşıksın." dedi bu kez.

"Deliler gibi." diye karşılık verdim. Ağlamaya başlamıştım. Çok eksik yetersiz ve başarısız hissediyordum. Diğerlerinde oluşta bende olmayan neydi?

"Ama?" dedi devamını getirmemi istiyordu. Biraz bekledim. Bunu sesli dile getirmek istemiyordum.
"Kim olduğumu öğrendiğimde beni asla kabul etmez."

"Sen onun masum olmadığın farkındasın." dedi. Hava Hapishanesindekilere izin verdiğini öğrendiğimden beri biliyordum fakat... "Bir bakıma."

"Oda aşıksa bunu umursamaz. Hovan senin saçının teline zarar vermez. Sende vazgeçtin bu olaydan. Daha ne?"

"Toprak Ana'yla konuşmalıyım." diyerek oturduğum yerden kalkarak hızla kelebek Orman'ının bitişine vardım.

🌬

Son Element Oyunu -Gökyüzüyle Dans-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin