Susuyordum. Sadece elimdeki kağıt parçasına bakıp susuyordum. Lakin dışa vuran suskunluğum içimde kopan fırtınaların hiç birini yansıtmıyordu. Zaten nişan günü kopan o fırtına hiç dinmedi ki. Kolay bir şey değildi, hayatımın temelleri sarsılmıştı, 24 yıldır en çok emin olduğum şeyi sorguladım. Kim olduğumu. Geçmişim, gizemle örülü bir labirent gibi karşıma çıktı. Bunca zamandır çözülmeyi beklemiş. Bilirsizliğin içine düşmenin, ruhumda derin yaralar açtığı doğruydu. Şimdi kendi kimliğimi ararken, kaybolmuş parçalarımı toplamaya çalışacaktım. Bu yolculuk, denizde rotayı kaybetmiş bir gemide karanlık bir gecede yıldızları kullanarak doğru yolu bulma çabası gibiydi, her an beklenmedik sürprizlerle karşılaşmak kaçınılmazdı.
"Deniz?" Kerem omzuma dokununca yavaşça ona çevirdim nefret dolu bakışımı. Gözlerim dolmuştu, fakat gözyaşı yerine birer birer lav damlaları akıyordu yanaklarımdan.
"Bu hiç bir şeyi kanıtlamaz, DNA testini yaptırmalısın bence." Başımı biraz alaycı, biraz da buruk bir gülüşle olumsuz yönde salladım. "Gerek yok."
Kutunun içindeki diğer şeylere bakmak bile istemiyordum. Çok öfkeliydim, bağırıp çağırmak istiyordum. Bir şeyler kırmak istiyordum. İçimdeki öfkeyi, hıncımı, sinirimi çıkarmak istiyordum. Ama içten içe oturup gözlerim kuruyana kadar ağlamak istiyordum. Duygularımı kontrol edemiyordum.
"Deniz, mantıklı düşünemiyorsun şu an. Gel üstünden bir uyu, yarın..." Ani bir şekilde ona döndüm.
"Ben istemiyorum DNA testi falan Kerem, tamam mı? Bana test deme bir daha." Ona sert çıkıştığım için şaşırmıştı. Kerem'in bir suçu yoktu ne de olsa. Öne eğilip kollarını bacaklarına koyup destek aldı. Ayağa kalktım ve elimdeki kutuyu eve bıraktım. Kerem ne yaptığımı çözmeye çalışırken sadece peşimde dolanıyordu. Evden çıkıp boş sokağı görünce bir anda koşmak geldi içimden. Belki içimdeki öfkeyi böyle yenebilirdim. Ne kadar koştuğumu bilmiyorum, nereye gittiğimi bilmiyorum, ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Tek bildiğim şey koştuğum. En sonunda çıkmaz bir sokağa girmiştim ve devam gidemeyeceğimi bildiğim için durdum. Sokak lambaları sokağı çok az aydınlatıyordu.
"Neden? Neden benden sakladınız? Neden bu zamana kadar söylemediniz? Neden ya neden?" Yıkılmıştım. Dizlerimin üstüne çökmüş bomboş sokakta ağlıyordum. Hava çok soğuktu. Üstüme çeket bile almamıştım, hoş o kadar çok koşmuştum ki üşümüyordum bile.
"Deniz? Neredesin?" Bana seslenen birisinin sesi yankılanıyordu kulağımda fakat yerimden kıpırdamadım. Çok yorgundum. Bir anda birisi önüme eğilip sarıldı bana. Bu Cemreydi. "Kuzum ne işin var burada senin? Niye buraya geldin?" Sesi çok endişeli ve korkulu geliyordu. Cevap veremedim. Dilim dönmedi o cümleyi söylemeye. Sustum.
"Kerem gel eve götürelim, çok üşümüş." Cemre bir koluma, Kerem diğer koluma girdi ve üçümüz bu şekilde eve yürüdük. "Ben bunu nasıl anlamam." dedim kendi kendime. Babam ve Annemi hedef alan öfkem bir anda kendime dönmüştü. "Körmüşüm ben, aptalmışım."
"Deniz, canım deme böyle. Senin hiç bir suçun yok." Cemre konuyu o an bilmemesine rağmen beni sakinleştirmeye çalışıyordu fakat istediği gibi olmamıştı, yine ağlamaya başlamıştım.
Eve geldiğimizde koltuğa oturttular beni ve benim kıpırdayacak gücüm dahi yoktu. Arkama yaslanınca gözlerim ağlamaktan o kadar yorulmuştu ki göz kapaklarım yavaş yavaş kapanmaya başladı. Uyanık kalmaya çalışıyordum, gözlerimi kapatarak sadece dinlenmek istemiştim, fakat bu beni sadece daha da sersemletti. Artık rüya ve gerçekliği ayırt edemiyordum. Gözümün önünden o ultrason ve antlaşma geçti, sonra Babamı gördüm salonun diğer ucunda. Bir anda yok oldu. Kerem ve Cemre arkamda fısır fısır bir şeyler konuşuyorlardı. Arkama dönünce orada sadece karanlık bir oda gördüm, Kerem ve Cemre yoktu. Sonra o karanlık içinde kayboldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YASAK MAÇ | Kerem Aktürkoğlu / Ferdi Kadıoğlu
FanfictionDeniz Sezen Koç, hayalleri olan genç bir kız, kendini sadakat ve yasak aşk arasında bulurken yapacağı seçimlerin bir başkasının hayatında nasıl sonuçlar yaratacağını tahmin dahi etmiyordu. Fenerbahçe'nin güçlü başkanı Ali Koç'un kızı olarak babasını...