8. YAZILI OLMAYAN KURALLAR

84 29 18
                                    

TAEHYUNG

Kalp söz dinlemez. Bu yüzden her zaman aklımı kullanmak zorundaydım. Benim bir kalbim olamazdı, hislerime yenik düşemezdim.

Ancak ben bugün, hayatımda ilk defa içimden geldiği gibi hareket ettim. İlk defa hislerime yenik düştüm.

Edebiyat birinci sınıf öğrencisi olduğunu söylemişti Jungkook adında bir çocuk. Benim için bir anlam ifade etmiyordu, henüz.

Dün beni arkadaşlarıyla beraber gideceği karaokeye davet etmişti. Ben ise onu kaba bir dille reddetmiştim. Hatta onu küçümsemiştim.

Dışarıdan bakıldığı zaman dediklerim doğruydu. O benim yanımda hiç kimseydi.

Ancak söylediklerimin doğru olması, o sözleri benim söylediğim anlamına gelmiyordu. O sözlerin sahibi ben değildim.

Ağzımdan çıkan hiçbir söz bana ait olmazdı. Ben hayatım boyunca hep ruhumu susturmam gerektiğini öğrenmiştim. Çünkü bana öğretilen şey buydu.

Jungkook benden uzak durmalıydı. Çünkü benim ateşim onu yakardı. O çok güzeldi ve ben bu çirkin bedenimle onu kirletemezdim.

Kimin hayatına dokunduysam, dokunmamla kül olmuştu. Çok sonradan fark etmiştim ama ben bırakın ateşi, cehennemin ta kendisiydim.

Ona bunu yapamazdım. Ona beni veremezdim. Nefret etsindi benden. Umurumda değildi. Yeter ki benden uzak dursun. Yeter ki benim pisliğimden uzak kalsındı.

Onu ilk gördüğüm gün sınıfını ararken söyleniyordu. Onunla alay etmek için yanlış derse girmesini sağlamıştım. Daha doğrusu o alay ettiğimi düşünmüştü.

Oysa ben onu seyretmek istiyordum. Onu seyretmek istediğim için benim dersime sokmuştum. Tabii ona bunu söylememiştim ve söylemeyecektim de.

Onu gördüğüm ilk an dikkatimi çeken ilk şey saçları olmuştu. Benimde eskiden tıpkı onunki gibi simsiyah saçlarım vardı.

Ancak ben saçlarıma kıymıştım. Saçlarım denize bürünmüştü. Ruhum ise ebediyen siyahlara.

Ölene dek saçlarım mavi kalacaktı. Öyle kalmak zorundalardı. Çünkü ben denizlere aittim. Denizler en büyük katillerdi ve ben, denizin ilk cesediydim.

Denizin en derinlerinde yaşıyordum. Beni durmak bilmeyen bir fırtınayla oradan oraya sürüklüyordu. Kaçmak istesem de kaçamazdım. Denizlere aittim çünkü ben.

Başımı bir ağaca yaslamıştım. Göğe bakıyordum usulca. Daha dersimin başlamasına saatler vardı ama ben evde durmak istemediğim için şimdiden gelmiştim.

Sağ dizimi yukarı doğru çekip sağ elimi üzerine koydum. Gözlerim kısıktı. Her zaman ki gibi sadece birkaç saat uyumuştum. Çünkü o geceden sonra gözüme hiçbir zaman uyku girmemişti.

Elimdeki alkolden bir yudum daha aldım. Artık saat ne olursa olsun yadırgamadan alkol içebiliyordum. Kendime verdiğim zararın çok büyük bir boyutta olduğunun farkındayım ama sikimde de değildi.

"Amacın ne senin?!" bir anda duyduğum sitem sesiyle başımı sol tarafa çevirdim. Gördüğüm yüzle gözlerim açıldı, doğruldum.

Sertçe yutkunarak karşımdaki sinirli yüze baktım. "Anlamadım?" dedim kaşlarımı çatarak. Ciddi misin dercesine yüzüme baktı. Ardından aynı sinirle burnunda güldü.

Sinirliyken... Çok şey görünüyordu... Çekici?

"Dün karaokede ne işin vardı?" dedi sabırlı kalmaya çalışarak.

Siktir... Ben olduğumu anlamıştı. Evet, dün onunla göz göze gelmiştik ancak o kişinin ben olduğunu anlamamasını umut etmiştim. Yüzümde maske, kafamda şapka vardı. Ancak o beni yine de tanımıştı ki şu an karşıma geçip bana hesap soruyordu.

KILLER SEA | taekook ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin