1.Bölüm

2.6K 87 128
                                    

Merhaba, sevgili okur. Mahalle kurgularını okurken fazlasıyla zevk aldığımı fark edip, neden benim de kendime ait bir mahallem olmasın diyerek yazdığım bir hikayeye giriş yapıyorsun. Biliyorum ki şu an burada olan sen, mahalle kurgularını kesinlikle seviyorsun.

Yazma konusunda ilk deneyimim değil, daha önce bir şeyler yazdım ama okuyucum sadece ablamdı🤍. O yüzden hatalarım varsa üzgünüm, ve bunları bana bildir lütfen. Olabildiğince daha iyi yazmaya çalışacağım eleştirilerin sayesinde.

Başlama tarihini buraya bırakırsan sevinirim. İlk okurlarımı her zaman hatırlamak istiyorum.

Daha fazla uzatmadan seni bölüme uğurluyorum, umarım keyif alırsın.

•••

1.Bölüm

Gözlerimi kitaptan kaldırdığımda çoktan şehir merkezindeki karışıklığı arkamızda bıraktığımızı fark ettim. Taksi, sakin bir hızda iki alt mahallenin içinden geçiyordu. Burası çoğu yer aksine oldukça itici ve soğuktu. Beton kararmış binaların kırık camları, sokaklarında yatan ayyaşlar, sarkıntı olan tipleri yüzünden küçüklüğümüzden beri uzak tutulduğumuz bir yerdi. Geçen 5 yılda değişmesini ummuştum ama her şey yerli yerindeydi.

Karanlık ve izbe sokaklar geri de kaldığında iki kutbu birbirinden ayıran halı sahanın etrafında dolandı araba. Görünmeye başlayan renkli binalara bakıp derin bir iç çektim. Camı biraz araladım ve daha mahalleye girmememize rağmen burnuma dolan zambak kokusu beni usulca eskiye götürdü. Dudaklarım istemsizce kıvrıldı. Elimle toplu saçlarımı açtım, siyah tutamlar omuzlarıma dökülürken tokayı cüzdanımın içine sıkıştırdım. Kollarımı cama yaslayarak kafamı dışarı çıkardım. Rüzgar hızlıca saçlarımı geri itti. İlkbahar havası vardı sanki. Oysa daha kış bitmemişti.

Girişe yaklaştığımızı haber veren yolun kenarında ki iki koca çam ağacı ile camdan içeri girdim. "Burada ineyim." Dedim öndeki taksiciye doğru. O başını sallayarak aracı kenara çekerken, taksimetre de yazan parayı cüzdanımdan hızlıca sayıp adama uzattım. Saymadan cebine sıkıştırıp aşağı indi. Bende yana dağılan çantamı topladım ve omzuma astım. Ellerimle saçlarımı önümden çekerken kapıyı açtım ve resmi olarak evime adım attım. Yıllar sonra, yeniden.

Adam bagajdan çıkardığı bavulumu bana uzattı. Elinden alırken ona hayırlı işler diledim. Taksi yanımdan sakince uzaklaşırken bedenimi çam ağaçlarına doğru çevirdim. Kahvehaneyi görebiliyordum, kare masaların etrafında oturmuş okey oynayan ton ton amcaları. Lale Abla ve adını hiç bir zaman hatırlayamadığım görümcesi pencerelerinden alttaki mahalleliyi umursamadan bağıra çağıra konuşuyordu. Sırıttım istemsizce. Eskiden bu karışıklık en büyük eğlencemdi. O kare masalardan birine oturur, çekirdek çitleyerek Yiğit abiyi deli ederdim. Kahvehanesine girmek istiyorsanız kabuklu kuruyemiş götürmemelisiniz. Bana kıyamıyordu tabii, istisnaydım bir kere.

Daha fazla yerimde duramayarak adımlarımı ilerlettim. Taşların üzerinde tok bir ses çıkarmaya başladı koca bavulum. Kimse beni fark etmemişti. Etselerde tanıyacaklarından emin değildim. Buradan gittiğimde şişman olmasamda şu an kadar zayıf değildim ve saçlarım kısacıktı, daha tombik bir yüze sahiptim. Ders çalıştığım için her zaman gözümde olan kocaman camlı yakın gözlüklerim vardı. Değiştiğim bir kez daha yüzüme çarptı.

Hemen sol tarafımda az ileri de sağlık ocağı vardı. Ve onun da ilerisinde de Eflin Eczanesi. Yani Adnan Beyimizin iş yeri. Benim adımın konulduğu bir dükkan var inanabiliyor musunuz? Babam eczanesinin ismini değiştirdiğinde yeryüzüne düşen son embesil tanesi olan abim sevilmeyen evlat olduğunu kabul etmişti.

ZAMBAK MAHALLESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin