24

428 80 82
                                    

"Evet her şey çok iyi de ben kil yapmayı da bilmiyorum."

"Ben yardım ederim sana merak etme."

"İyi bakalım, kaç gün sonra alırız?"

"Üç dört gün diye biliyorum ama tam emin değilim."

"Güzel, sen saçlarını mı ördün?"

"Evet, yakışmış mı?"

Gülümseyerek saçlarıma iyice bakması için kafamı eğdim, bana iltifat etmesini istiyordum.

"Tatlı."

Ufak bir tebessümle saçlarımı karıştırdığında homurdansam da dediğinden dolayı gülümsemeyi kesmedim, parmaklarımın arasındaki parmaklarına vurarak ritim tutuyordum sadece.

Neden el ele tutuştuğumuzu bilmiyorum ama bu anı bozmak da istemedim. O da bahsini geçirmiyor zaten, hoşuna gitmiştir belki?

Umarım yani.

Sabah evden çıktığımız anda etraf cıvıl cıvıl olmuştu, etrafta ötüşen kuşlar, çok yakıcı olmayan güneş, etraftaki renkli yerlerle beraber çok huzurlu bir haldeydi. Sabah jeongin'e kendimle uyumlu olsun diye giydirdiğim pembe kazak ve siyah pantolonuyla da yanımda yürüyordu, ben de pembe ceketimle onunla beraber tamamlanmıştım, tatlı görünüyorduk.

Kalbim kıpır kıpırdı, birkaç gündür onun yanında hissettiğim gibi. Aynı olan ama bir o kadar da farklı hissettiren duygularımla baş başaydım artık.

Başta korksam da en sonunda akışına bırakmaya karar vermiştim, etrafımdaki herkesin de dediği gibi, artık jacob yoktu ve jeongin zaten onun gibi biri asla değildi.

İki aydır tanıdığım biri hakkında böyle cümleler kurmak bana hiç güven verici gelmese de bu yanımı susturuyordum sürekli, jeongin'e güvenmek istiyordum çünkü, bir şeylere olan inancım tekrardan yeşermişken benim hatalarımdan dolayı bitsin istemiyordum.

"Geziden haberin oldu mu?"

"Ne gezisi?"

Kafamdaki düşünceleri hemen kovup kafamı ona çevirdim, elimi bırakmak yerine sağ eliyle sol cebine uzanıp telefonunu çıkardı.

Gülümsemeden edemedim, numara yaptığımız falan yoktu artık, ikimiz de farkındaydık tabii ama ses etmiyorduk.

Yani en azından benim buna cesaretim yoktu, jeongin de hızlı gitmek istemiyordu fikrimce.

"On sekiz martta, kamp gezisiymiş."

"Ben böceklerden korkarım, hiç ailem olmadan doğaya çıkmadım, hem bir de çadırda falan kalacağız, asla."

"Senin bu narinliğini napacağız?"

Gülüp konuştuğunda somurttum anında, ailem beni hayvanlarla iç içe bir yerde büyütmemişti ki, küçüklüğümde her şeyden mikrop kaparmışım o yüzden çoğunlukla evde olurmuşuz, bu yüzden çoğu hayvandan korkuyorum muhtemelen.

Her şey çocuklukta başlıyor tabii.

"Bu konuyu annemlerle konuşursun olur mu? Benim suçum yok çünkü."

"Sen çadır işini dert etme, gideriz değil mi? Bizimkilere söylerim, sen de arkadaşlarına söyle takılırız beraber."

Chan...

"Konuşurum, minho gelir ama chan'ın geleceğini sanmıyorum."

"Niye?"

"O zaten bizim fakultede değil, öyle kalabalık ortamları da pek sevmiyor."

 Date || hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin