"Ya annee gelmee" şen kahkaha sesleri kulağıma dolarken istemsizce gülümsüyordum. Karşımda ki manzaraya.
Tahminimce beş veya altı yaşında küçük bir kız annesinden kaçıyordu. Hayır, korktuğu için değil annesinin uydurduğu o eğlenceli oyunu oynamak için kaçıyordu.
Bende o zamanlar kaçıyordum annemden. Hayır, oyun oynamak için değil. Korktuğum için,
Anne ve kızı dalmış bir şekilde izlerken sadece onlara odaklanmıştım. Buraya ne için, neden geldiğimi unutarak izlemeye devam ediyordum.
"Kardelen?" Semih yanıma oturmuş bana sesleniyordu. Ne zaman gelmişti ki?
"Ne zaman geldin? Fark etmedim." Semih dudakları varla yok arası kıvrılırken kafasıyla izlediğim anne ve kızı gösterdi.
"Onlara bakıp öyle bir dalmıştın ki beni fark etmemen normaldi. Ve az önce geldim bir kaç kere seslendim ama duymadın sanırım."
Mırıltılarla onayladım. Değil sesini yanımda bomba patlasa duymazdım.
"Ee nasılsın?" Uzun sensizliğin ardından sohbet açmak ister gibi sormuştu.
"Semih." Dedim havadan sudan konuşmak yerine direkt konuya girmek istiyordum. Ne kadar hızlı söylesem bu konuyu sanki içimde ki kargaşa son bulacak ve vicdanen rahat olmayan kalbimin ateşi sönecek gibiydi.
O da anlamış olacak ki parkta oynayan, koşuşturan çocukları izlemeye başladı.
"Dinliyorum. Vereceğin cevabı tahmin ediyorum ama senden duymalıyım. Ancak öyle içimde büyüyen umudu söküp atabilirim."
Böyle konuşursa ben nasıl söyleyecektim ki? Neden ilk başta ümit vermiştim ki? Neden aptal gibi bizim olacağımızı ona hisettirmiştim?
"Bak, nasıl ve ne diyeceğimi bilemiyorum kelimleri kafamda toparlayamıyorum. Ama üzgünüm. Sana ümit verdiysem özür dilerim. Böyle olmasını ist-"
"Anlıyorum. Bana anlatacaksın diye zor duruma düşme lütfen. Aptallık bende ne diyeceğini bile bile belki bir ihtimal diyerek buraya geldim."
Sesinde ki hayal kırıklığı, ve gözlerinde ki son bulan parıldıyan umutlar.
"Peki, bir şey sorabilir miyim?" Her şeye rağmen bana böyle davranması kendimden nefret etmemi sağlıyordu.
Nefret et.
Kendinden nefret et Kardelen.
"Tabii, söyle lütfen." İç çekti ağzını aralayıp geri kapatı.
"Telefon numaramı benden utandığım için kardeşimden aldığını söylemiştin. Sonrasında ise bana yazacağına başkasına yazdığını söyledin. Peki benden hoşlanıyor muydun? Yani o zamanlar."
Yani bende bunlardan bunu çıkarırdım haklı olarak ve o da haklıydı ondan önceden hoşlanmam konusunda.
"Evet." Dedim sadece. Diyecek başka ne vardı ki?
"Tamam o zaman ben gideyim artık. Hoşça kal" banktan yavaşça kalktı. Ve sanki hemen uzaklaşmak için hızlı adımlarla burayı terk etti.
"Sende, sende Hoşça kal."
📵
Kıyıya vuran deniz dalgalarının sesi sanki düşüncelerimi alıp görüyordu ama sonra geri getiriyordu gibi. Temiz havasını derince içime çektim.
İyi mi etmiştim? Kötü mü etmiştim? Mutlu olacak mıydım yoksa olmayacak mıydım? bilmiyordum.
Omuzlarıma konan ceket ile kimin verdiğine bakmak için arkama dönecekken yanıma birisi oturdu. Ardından kokusu burnuma gelirken elim ayağıma dolanmıştı resmen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAKINTILI MANYAK | YARI TEXTİNG |
Contobenim takıntılığım mafya kitapları gibi değildi benim takıntılığım bir komedinin içinde doğan çerez gibiydi... ❗️❗️❗️ Kardelen: babam baklava getirdi baklava sevmem senin baklavaların hariç ...