26.BÖLÜM

65 7 4
                                    

1 ay sonra...


Bir ay geçmişti, koca bir ay, 30 gün süren bu süreç bana yıllar gibi gelmişti. Geçmek bitmemişti şuan da olduğu gibi geçmiyordu.

Ne izler, ne anılar, ne de acılar geçmiyordu.

Bu süreçte hiç yanımdan ayrılmayan bizim grup ve tuğra...

Hiç yalnız bırakmamışlardı, bir annenin ölümü bir ayda atlatılamazdı.

Ama ben atlatmıştım. Bu beni kötü evlat yapar mıydı? Bilmiyorum, Belki de yapardı.

Bana merhameti dokunmayan bir yabancıya anne demiştim ben yıllarca buna anne denilmezdi ama ben diyordum.

Bazen unutuyordum öldüğünü, kendimi kötü hissediyordum. Ve yabancı olan yeni bir duyguyla tanışmıştım.

Özgürlük...

Bunu düşünüp seviniyordum ve kendimden nefret ediyordum bir sorumluluk vardı üzerimde üzülmek gibi.

Prangaları yeni çıkan mahkum gibiydim. Ayaklarında kalın zincirin izi kalmış ve özgürlüğüne kavuştuğu için bileklerinde ki acıyı unutmuş bir mahkum.

Benim özgürlüğüm elimden alınmıştı. Ama şimdi verilmişti. Benim de annem olsun isterdim.

Ama gerçek bir anne,

Önümde ki sıcak çikolatanın son yudumlarını içerken bakışlarım cama doğru kaydı kar yağmaya başlamış yerler buz dahi tutmuştu.

"Pardon, hesabı alabilir miyim." Garson bana doğru dönüp bir baş sallamayla hızla tezgah arkasına gitmişti. Bakışlarım tekrar her yeri beyaza kaplayan kar tanelerine gitmişti.

Seviyordum kışı,

Yanıma gelen adım seslere başımı çevirdim. Garson elinde ki defterle yanıma gelmişti. Defteri alıp içini aramadığım da Gördüğüm miktarla gözlerimi pörtletecek kadar açmıştım.

Bir sıcak çikolata ve kruvasan bu kadar pahalı olmamalıydı. Bu neydi be böyle görende masayı donatığımı falan sanacaktı, ama normaldi lisenin yakınları olduğu için milleti kazıklamak kolaydı tabii ben gibi enayilerde bu kazıklamaya kanıyorduk.

Tamam bir şey yok, sadece yüz elli telecik bir şey yok...

Parayı garsonun verdiği hesabın arasına koyarak masadan kalktım. Şişme montumu üzerime geçirerek kafeden dışarıya çıktım. Yüzüme vuran sertlik bir an durmama neden olsa da derin bir nefes vererek adımlarımı oraya yönlendirdim.

Tuğranın beni beklediği yere doğru,

Bir aydır bu böyleydi, ben her zaman kafeye gelir düşüncelerimle boğulurken tuğra beni soğuk kar demeden kafenin köşesinde bekliyordu. Nedenini bilmesemde güvende ve huzurlu hissediyordum. Tuğraya her ne kadar neden beklediğini sorsam da hep aynı cevabı vermişti 'seni yalnız bırakmamak için' ama kafenin içerisinde de beni beklemiyordu beni kendimle yalnız bırakacak kadar düşünceli, kendime ayırdığım vakitten sonra yalnız kalmak istemeyeceğimi bilecek kadar da inceydi.

Yüzüm de oluşan gülümsemeyle ona doğru adımladım. Üstüne giydiği siyah kazak, siyah pantolon ve siyah şişme montuyla He ne kadar sıradan da gözükse aurasından dolayı insana tekrardan bakma hissi uyandırıyordu.

Gözleri olduğum yere dönünce sıcak bir gülümseme bağış etti bana, bu içimi sıcacık ederken yanında durdum.

"Yine beklemişsin?"

"Beklerim... seni," yanaklarıma kan hızla çıkarken yüzümü saklama gereksimin de bulunarak yerde donmuş ve üstüne yenileri eklenen karlara baktım.

TAKINTILI MANYAK | YARI TEXTİNG | Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin