Merhaba, Ölüm Çemberi'ni okuyanlar veya hiç okumamış olanlar.. İki kitabı bitirdik ve Üçüncü kitaba geçmeden önce düzenlemek ve her bir kitabı ayrı kitap olarak yayınlamak istiyorum burada. Her gün bir bölüm gelecek. Yani yeni bölümler için beklemeniz gerekmeyecek. Baştan başlamak beni de heyecanlandırıyor ve aslında ne kadar zaman geçtiğini hatırlatıyor bana. Duygusal ve iki kitabı bitirip size emanet ettiğim için de mutluyum.
Başlayalım mı? Keyifli okumalar. Yorum ve oylarınızı eksik etmeyin lütfen. :)💣
Patlama sesleri kulakları sağır edecek dereceye ulaşmışken, etrafa kaçışan insanların arasından sıyrılmayı güçlükle başarmış genç kadın, çığlıklarıyla bunu bastırmaya çabalıyordu. Gözlerindeki yaşlar çoktan kurumuş, yerine yenileri akmak için fırsat kolluyordu. Dakikalardır; verandasına sığındığın evin soğuk, taş duvarına sırtını yaslamış, sonsuza kadar sürecekmiş gibi duran bu savaşın ortasından kaçmanın yollarını arıyordu.
Hiçbir zaman tehlikelerden korkan bir insan olmamıştı aslında. Hatta şimdiye kadar hep en tehlikeli yollardan yürümüştü ama şimdi durum farklıydı. Karnında sahip çıkması gereken minicik bir can, yüreğinde anneliğin getirdiği yoğun merhamet vardı.
Birkaç saat önce başucunda can veren kocasının kan lekesi, hala üzerindeki tişörtteydi. Aynı hissettiği acı gibi kurumuş, kurudukça kararmıştı. Sıcak değil ama kasvetliydi.
Görev arkadaşlarının birçoğunu yitirmişti. Günler önce Aranya'ya ayak bastıklarında, inançlı ve kendilerinden emin olan İrisya ordusundan geriye canını kurtarmak için cebelleşen üç beş asker kalmıştı.
İki yıl süren titiz bir çalışmayı yürütmüş, planın tüm aşamalarında bizzat bulunmuştu. Bu işi başaracaklarına ve dünyanın bu pislikten temizleneceğine emindi ama herkes gibi onun da hesaba katmadığı şey, Aranya'daki düzenin çok daha acımasız olduğuydu. Kimse bu işin sonunda bir katliam yaşanacağını, buradaki yöneticilerin insanları kuş gibi avlayacaklarını düşünmemişti.
Bomba sesleri kesildi. Hala ortalıkla koşuşturan insanlar vardı ancak hiçbiri İrisya'dan gelen arkadaşlarından değildi. Belli ki kayıpları düşündüğünden daha fazlaydı.
Bakışları, ona doğru yaklaşmakta olan mavi gözlü kadına kaydı. Çekinerek doğrulmaya çalıştığında kadın duraksadı. "Sana zarar vermeyeceğim." Dedi ikna edici bir ses tonuyla. "İsmim Maral."
Genç kadın hala tereddütlü olsa da kendinde direnecek gücü bulamadığı için yeniden olduğu yere çöktü. Maral'da aynı temkinli tavırlarla yanına yaklaştı. "Eşim ve ben Aranya'nın güvenlik güçlerindeniz. Seni sorgulamam gerek."
Başını hızlıca olumsuz anlamda salladı. "Size bir şey söylemem." Eli istemsizce karnına gittiğinde Maral'ın göz bebekleri büyüdü. "Hamile misin?"
Çaresizce onayladı onu kadın. Şimdi az öncekinden çok daha fazla korkuyordu ama kaderine boyun eğmekten başka ne yapabilirdi?
"Gel," dedi Maral ona doğru uzanırken. "Seni eve sokalım. Daha fazla bu hengamede durma."
İtiraz etmek istedi ama buna da mecali kalmamıştı. Bu yüzden Maral'ın onu kolundan tutarak kaldırmasına ve araladığı kapıdan içeri sokmasına izin verdi.
Burası küçük, şirin bir evdi. Adım attığınız anda kendinizi salonda buluyordunuz. Mutfak dolapları tam karşıdaydı ve önünde üç kişilik bir masa duruyordu. Sol duvarda iki ve sağ duvarda da bir tane kapı vardı. Yerde halı veya pencerelerde perde yoktu. Aslında ev uzun zamandır kullanılmıyor gibi oldukça boştu.
Garip diye düşündü genç kadın. Onu başkasının evine mi sokmuştu?
Sanki aklından geçenleri okumuş gibi, "Burası yazın kullandığımız kulübemiz. İzin günlerimizi burada geçiririz." Dedi Maral. Kadın bunun umurunda olmadığını o an fark etti. Umurunda olan tek şey bebeği ve İrisya'ya nasıl döneceğiydi.
"Öldürecekseniz bir an önce yapın." Diyerek bağırdı aniden. Maral onu koltuğa oturtmaya çalışırken donup kaldı. Önce kadının is içinde kalmış yüzüne sonra da karnına baktı. Yirmi yıllık evliydi ancak hiç çocuğu olmamıştı. İstemişti ama belki de kaderinde yoktu. Onu öldürmeleri gerekirdi çünkü emirler netti ancak bunu yapamayacağından da bir o kadar emindi.
"Eğer sessiz olursan, sana yardım ederim." Dedi genç kadına.
Bir tek o vardı. Koskaca İrisya ordusundan kimse yoktu yanında. Bütün araçlara el konulmuş, silahlar, patlayıcılar toplatılmıştı. Bulundukları yer ateşe verilmiş, Aranya veya İrisya'dan olduğuna bakılmaksızın herkesi alevlerin içine teslim etmişlerdi. Elbette bir kurtarma timi çağırmışlardı ancak onlar gelene kadar çoktan her şey darmaduman olmuştu. Şimdi geleninde, gideninde bir önemi kalmamıştı.
"Lütfen ona zarar gelmesin. Bir tek o kaldı." Dedi kadın elini karnına koyarken. Maral hüzünlendi. Bu duyguyu hissedebilmeyi ne çok istemişti.
"Merak etme. Seni teslim etmeyeceğim. Sadece ortalık sakinleşene kadar burada beklemeni istiyorum."
Güvenmeli mi bilmiyordu kadın ancak başka çaresi olmadığının farkındaydı. Gözyaşları henüz kurumuşken yanaklarında, yeniden boğazına takılan bir hıçkırığın kaçmasına engel olmak için başını sallamakla yetindi.
"Eşim başkanın yanında görevli. Muhtemelen aylarca buraya uğramaz." Gözlerini mutfak dolaplarına çevirdi. "Uzun süre idare edeceğin kadar yiyecek var." Derin bir nefes aldı. "Ben dönene kadar dışarı çıkma. Buraya kimse girmeye çalışmaz. Güvende olursun. Sadece kendini toparladığında, koltuğun altındaki güneşlikleri as ki, içeriyi kimse göremesin."
Kadın Maral'ı dikkatlice inceliyor, bunu neden yaptığını anlamaya çalışıyordu. Hem görevini hem kendini riske atmaya değer miydi? Aranya hakkında duyduğu onca kötü şeyden sonra burada merhamet ve sevgi dolu bir insanla karşılaşmak onu şaşırtmıştı. Şüphelenmeli, tereddüt etmeli hatta kabul etmemeliydi belki de ancak başka bir çaresi olmadığı açıktı. Bebeğini koruyabileceği tek yol buydu.
"Tamam o halde." Bir saniye için düşündükten sonra ekledi. "Teşekkür ederim."
Maral kapıya doğru dönmeden önce son kez kadını süzdü. Hüznünü, canının yanışını hissetmişti. Yüzünde merhamet dolu bir gülümsemeyle baktı. Kapıdan çıkmak üzereyken aklına gelen başka bir şeyle duraksadı. "Babası, burada mı?"
Kadının buğulu, yeşil gözleri belli bir noktaya sabitlendi. Eşinin adını söyleşi kulaklarında yankılandı. Adı, ölürken ağzından dökülen son sözleriydi. Bir daha ismini ondan duyamayacaktı. Artık bir ismi olmasının önemi var mıydı? Yaşamak daha önce hiç bu kadar anlamsız görünmemişti. Ondan kalan son parçayı taşıyor olması dışında ufacık bir umudu dahi kalmamıştı.
Yutkundu. "Öldü. Birkaç saat önce." Dedi kaskatı bir sesle. Maral'ın ifadesi gölgelendi. Evden çıkarken yüreğine bir sızı oturmuştu. Onları koruma içgüdüsüyle dolup taştı. Kocasının böyle bir şeye asla izin vermeyeceğini biliyordu ancak kendine bir söz verdi. Gerekirse herkesi karşısına alacak, onları yaşatacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNUS-ÖLÜM ÇEMBERİ SERİSİ 1.KİTAP
AksiyonGüneş, geçmişiyle mücadelesini sonlandırmak için geleceği uğruna vermeye başladığı savaşı kazanabilecek mi?