Bir öğleden sonra, Drusilla Hawrthorne'un, beni odasına çağırdığını öğrendim. Bir kaç haftadır Tre-Verdener'deydik ve hala okul müdürünü görmeye fırsatım olmamıştı.
İlk defa Kadim Hawthorne'un odasına gidecektim. Haftalar önce Dumahak Meydanı'na düzenlenen gezimizde, Edmin'in Zırh ve Aksesuar Dükkanı'nından aldığım ametist kolyemi ve onlara eş küpelerimi taktım. Uzun ince, deri botlarımı giydim. Kendimi daha iyi hissediyordum. Daha güçlü...
Haftalardır takındığım ruh halini geride bırakmak istiyordum. Bir günce tarafından, savaşı başlatmak için Harria'ya gönderildiğim bilgisi dışında, buraya geldiğimden beri beni kötü etkileyen bir şey yaşamamıştım.
Hızlı adımlarla, Kadimlerin olduğu binaya doğru yürümeye başladım. Hawrthorne'un odasının yerini tam olarak bilmiyordum, gittiğim zaman bulacağımı umarak dar koridorlarda yürümeye devam ediyordum.
Harria ve Tre-Verdener, oldukça güzel bir yerdi. Dünyadayken, Astor ve Arlen dışında kimseye kendimi yakın hissetmezken, burada kısa sürede, bir sürü arkadaşım olmuştu. Değişik yemekler denemiştim ve hoşuma gitmişti. Okulun, taş duvarlı, minimalist ve soğuk mimarisi başta soğuk gelmişti, kabul. Ama artık ona da gözüm alışmıştı. Byron ile de aramız iyi olmaya başlamıştı. Sanırım, Harria ile bir bağ kurmamı sağlayan şey de bu konuydu.
Binaya yaklaştığımda adımlarımı yavaşlatarak büyük ahşap kapının önünde durdum. Aralık olan kapının bir kanadını hafifçe ittiğimde önüme bir avlu çıktı.
İçeride sarmaşıklar aralarına gizlenmiş kapılar ve ortada kocaman bir masa duruyordu. Avlu içerisinden gürültülü bir su sesi geliyordu. İçeriye doğru bir kaç adım attığımda gözlerime inanamadım.
Sağ tarafımda kocaman bir su birikintisi ve onun ilerisinde, yüksek bir taş duvarın üzerinden akan uzun bir şelale vardı. Olduğum yerde durmuş şelaleyi izlerken avlunun girişinde sohbet eden iki kadimi farketmemiştim. Bana doğru seslendiklerinde kendime gelip onlara doğru döndüm.
İkisi de oracustu. Uzun pelerinlerinin üzerinde mor işlemeli doğal taşlar ve kafalarında gümüş tokaları vardı. Kadim Hawrthorne'a geldiğimi söylediğimde gülümseyerek kafalarını yavaşça salladılar. Beni, odasının kapısına kadar götürdüler. Teşekkür ettim ve ben kapıyı çalarken ardımdan ayrıldıklarını hissettim.
Sarmaşıklar arasında duran kapının iki kanadı da, hızla, ardına kadar açıldı. İçerisi kahve ve ateş turuncusu tonlarıyla bezenmişti. Duvarlarda asılı bir sürü meşalenin yanı sıra, çalışma masasına giden yol kenarları ve çalışma masasının üzeri bir sürü mum ile kaplıydı. Tereddüt ederek öteye bir kaç adım attım. Masanın başında Drusilla, siyah, uzun elbisesi ve kahverengi akik taşları ile kaplı kemeri ile beni bekliyordu. Kıvır kıvır, beline kadar uzanan saçlarının tepesine iliştirdiği altın rengi kalın tacı ile adeta eski mısır filmlerinden çıkmış bir kadın gibiydi. Büyüleyici bir havası vardı.
Kollarını bana doğru açtı. ''Okulumuza hoşgeldin Dorcas!'' Gülümsemesi oldukça içten görünüyordu. ''Uzakta durma yaklaş hadi biraz bana.''
İçeri girdim fakat tereddütlü halim hala geçmemişti. Burada beni rahatsız eden bir şeyler vardı. Astor ve Arlen'in neden burada olmadıklarını düşündüm.
Drusilla yaşlı bir kadın değildi, aynı zamanda çok güçlü bir fiziğe sahipti. İçten olduğunu hissettiğim bir hali vardı ama şüphelerimi durduramıyordum. Bu kadar süre beni görmek istemeyip haftalar sonra beni yanına çağırması biraz şüphe uyandırmıştı. Sesimi düzelttim ve sorularımı bir anda kucağına bıraktım.
''Merhaba efendim. Sonunda tanıştığımıza çok sevindim. Arlen ve Astor'da bize katılacak mı acaba? Bu dönem burada olacağımızı biliyorum fakat burada daha ne kadar kalacağımızı merak ediyorduk. Takdir edersiniz ki bir hayatımız var. Ailelerimiz...''
Susmayacağımı anlayarak araya girdi. ''Arlen ve Astor ile daha sonra görüşeceğim.'' Yüzündeki gülümseme gitmişti. Kaygılı görünüyordu. ''Otursana.'' net bir şekilde masasının karşı tarafında duran sandalyeyi işaret etti.
Gösterdiği sandalyeye ilerledim ve oturdum. Masanın etrafında labirent gibi uzanan raflar vardı. Masa, odanın en ortasına konumlandırılmıştı ve çevremizdeki raflarda dosyalar, ansiklopediler ve çeşitli boyutlarda kitaplar vardı. Raflar, altı-yedi metrelik tavana kadar çıkıyordu ve rafların aralarında bulunan merdivenler sayesinde, odanın içerisinde sanki bir kat daha oluşturulmuştu.
Sorularımın muhattabı birini bulduğum için sanıyorum, konuşmaya devam ettim. ''Tre-Verdener'i çok sevdim fakat arada ailemi görmek iyi olurdu. Onlarla Harria hakkında konuşmam gerekiyor. Neden burada yaşamıyorlar? Merville ve Jett neden geri döndüler?''
Drusilla, sorulardan sıkılmıştı. Keskin bir tavırla sözümü kesti. ''Bunu onlarla görüşürsün. Seni buradaki eğitimin ile ilgili çağırdım.'' Yüz ifadesi değişmişti. Sevgi dolu tavrından eser kalmamıştı.
Afallamıştım, belli etmemeye çalışarak kafamı öne eğdim. Yerine oturmadı ve masanın karşı tarafından yavaşça yanıma doğru yürümeye başladı. ''Biliyorsun. Harria'da, herkesin bir ırkı var.'' Kafamı kaldırıp gözlerimi ona doğru diktim. Tedirgin bakışlarını üzerimde gezdiriyordu.
''Sen ise bir Oracus kanısın.'' Gözlerini kıstı ve suratıma doğru bakarken kafasını yuvarı doğru kaldırdı.
Yüzündeki çizgiler aydınlandı. Bir anlığına, olduğundan daha yaşlı ve korkunç göründüğünü düşündüm. ''E-evet efendim. Oracus olduğumu söylediler. B-ben bilmiyorum.''
Drusilla kafasını olumlu anlamda salladı. ''Annen... bir Oracus'tu.''
Gözlerimi kıstım. Kafam karışmıştı. ''Annem- geçmiş zamanda konuştunuz. Bir sorun mu oldu?''
Burnundan nefes vererek güldüğü sırada arkasını dönüp sandalyesine doğru ilerledi. Sandalyeye oturdu ve arkasına yaslandı. ''Oracus ırkı ile eğitim görmeye devam edeceksin. Derslerinde herhangi bir dengesizlik hissedersen derhal bana gelmelisin. Etrafta söz olsun istemiyorum. Anlaşıldı mı?''
Cevabımı alamamıştım fakat üstelemek anlamsızdı. ''Anladım, efendim.''
Drusilla, bizi burada hapis tuttuğunun farkında değildi. Ya da, daha da kötüsü, umrunda değildi.
Kafam bu tanışmanın ardından daha da karışmıştı. Yerimden kalktım ve yavaş adımlarla dönem salonuna doğru yol aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Harria
FantasyDorcas, 16 yaşında, genç bir kızdır. Harria adlı evrende, kendisi henüz bilmese de, önemli bir göreve sahiptir. 3 ırk tarafından oluşturulmuş olan Harria'da Savaşçılar(Potenis), Kahinler(Oracus) ve Şifacılar(Meditza) bir arada yaşamaktadır. Yüz y...