Yağız kahvaltıda, çatalı bir bana bir Leya'ya uzatırken masayı donatan sofrayı süpürmeyi de ihmal etmemişti. Deniz'in de ondan altta kalır yanı yoktu tabi. İkisi de tabaklarımızı doldurup zorla bize bir şeyler yedirmeye çalışmıştı. Sanırım bu işin sonunda kusacaktım. Bana iyilik yaptığını zannediyordu. Ama yanılıyordu.
"Ben bir tuvalete gideyim." Koyulaşan sohbetten kendimi lavaboya zor atmıştım. Bu işin sonunun her zamanki gibi böyle biteceğini biliyordum. Yemek yemek çoğu insanın aksine bana acı veriyordu.
Hep birlikte kahvaltı yaptıktan sonra Yağız Leya ve beni alışveriş merkezine bırakmıştı. Akşama kadar bütün mağazaların altını üstüne getirmiştik. En sonunda ikimiz de balo için uygun bir şeyler bulmuştuk. Leya yeşil tüylü bir şeyler bense gece mavisi saten bir elbise tercih etmiştim.
Akşam olmasına rağmen Efe'den ne bir arama ne de bir mesaj yoktu. Dudaklarımı büzerek bizi almaya gelen Yağız'a yorgun bir bakış attım. Leyayla resmen arka koltuklara devrilmiştik. "Bulabildiniz değil mi bir şeyler." Leya ağır ağır başını salladı. " Siz kıyafet aramadınız mı, hiç yorgun görünmüyorsun?" Kaşlarımı çatıp Yağız'a baktım. Omuz silkti. "Aradık sayılmaz ilk dükkanda buldum." Kollarımı göğsümde birleştirip ona ters bir bakış attım. "Haksızlık ama bu." Leya da başını sallayarak bana katıldığını belirtti.
Sonrasında başlarımızı birbirine yaslayıp kendimizi uykunun kollarına bırakmamız ise çok uzun sürmedi.Eve geldiğimizi Yağız 'ın bizi sarsmasıyla anladım. "Kızlar siz bir daha alışverişe çıkmayın en iyisi. Bir an yorgunluktan bayıldınız sandım." Gözlerimi kısarak ona baktığımda ufak bir kahkaha attı. "Yüz tane elbiseyi sen de denesen böyle olurdun aptal." Sırıtan ifadesi duraksadı." Ben niye yüz tane elbise giyeyim kızım?" Gözlerimi devirerek arabadan indiğimde Leya kıkırdayarak poşetleri aldı. "Beynini oyun oynarken falan unuttuysan haber ver Yağız." Omzuna çarparak yanından geçtiğimde kendi kendine söyleniyordu. Leya'da poşetleri alıp ona sıkıca sarıldım. "Leyacım çok güzeldi lütfen bi daha yapmayalım." Başını sallarken bile bunu yapacağımızı anlayarak dudaklarımı büzerek onları yalnız bıraktım. Neyseki ev oldukça sessizdi. Annemler işte olmalıydı.
Çok şükür.Aldığım elbiseyi özenle dolabıma yerleştirdim. Daha kavalyem bile belli değilken elbise almış olmam ilginçti doğrusu. Annemin elbiseyi beğenmesini umuyordum. Aksi takdirde bu evden dolabıma özenle yerleştirdiğim elbiseyle çıkmam zor olacaktı.
Elime bir kitap ve filtre kahve alarak kendimi pufuma attığımda günün yorgunluğu kaybolup gitmişti bile. Kitap okumaya dalmışken camımdan "pıt" diye bir ses gelmesiyle irkilerek kitabı kenara koydum. Bir kez daha "pıt" sesini duymamla yavaşça ayağa kalkıp perdeyi araladım. Neredeyse ufak bir çığlık atacakken kendimi zar zor durdurdum. Anın şokuyla birkaç adım geriye gitmiştim. Camı açmamla Efe'nin içeriye girmesi bir oldu. "Uyudun diye korkmaya başlamıştım." Yatağıma oturduğunda şaşkın bakışlarım üzerindeydi. "Sen...delirmiş olmalısın." Gülümseyerek elimden tutup beni yanına oturttu. Gözleriyle kitap okuduğum pufu işaret etti. "Kitap okuduğunu anlamalıydım." Başımı olumsuz anlamda sallayıp güldüm. "Odam ikinci katta. Nasıl tırmandın yukarıya?" Omuz silkerek cama baktı. "Aslında o kadar da zor değildi. Ağaçtan yatak odasının balkonuna atladım. Sonra kenarlara tutunarak odana geldim." Gözlerimi dehşetle açarak omzuna vurdum. "Aptal misin oğlum sen? Cama taş atsan ya da mesaj yazsan aşağıya inerdim zaten. Ya düşseydin?" Gamzelerini ortaya çıkaracak kadar gülümsediğinde bakışlarım gamzesinde takılı kaldı. "Seni görmem gerekiyordu ve böylesi daha heyecanlıydı. Eskisi gibi taş atasım gelmedi. O zaman Yağız bizi yakalıyordu." Neredeyse kahkaha atacaktım. Eliyle ağzımı kapattı. "Gülmeni çok isterim ama Yağız'ın bunu da öğrenmesi iyi olmaz." Başımı salladığımda elini yavaşça çekti. "O zaman yakalanmasını sebep senin Yağız'ın camına taş atmandı." Başını utançla öne eğdiğinde sırıttım. "Evet, gecenin bir yarısı odama geldiğinize göre önemli bir şey olmalı Efe Bey." Kahvelerim elalarıyla buluştuğunda yutkundum. Bahçe aydınlatmaları gözüne vurduğu için gözleri parlıyordu. Beni kendine çekip sarıldığında öylece kalakaldım. Kollarımı boynuna doladığımda gülümsediğini hissedebiliyordum. "Bunun için çok bekledim, denizkızı." Gülümsedim. Sonsuza kadar onun sıcak kolları arasında kalabilirdim sanırım.
Beni hiç bırakmayacakmış gibi sıkıca saran kolları.
Güven demekti.
Huzur demekti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyal
Novela Juvenil~Hayalleri siyah hayatlar içinde kaybolan bir grup genç. ~O geçmişten korkuyordu ama geçmişin derinliklerine dalmaktan da çekinmiyordu. Geçmişte yaşanan acıların geleceğinde verdiği güvensizlik içinde kaybolmak...Kimileri geçmişte hatalar yapıp bede...