EfeSabah uyandığımda yanımda Naz'ı görmemle ilk başta şaşırsam da dün gece olanları hatırlayınca tebessüm ederek onu izlemeye başladım. Sonra birden bana döndü, çok yakındık. Anın şaşkınlığıyla ona bakarken "günaydın"dedi. Ben de "günaydın"dedim. Bir kaç saniye sonra gözlerini kırpıştırıp bana tekrar baktı. Ardından tiz bir çığlık atıp, karnıma tekme atarak geriye sıçradı.Odayı ikimizin çığlık ve inlemeleri doldurmuştu.İkimiz de yataktan düşmüştük. Şaka gibi. Acıyla yüzümü buruşturup karnımı tuttum. "Ne yapıyorsun kızım ya..." Naz korku ve sinirle bana baktı. "Benim burada ne işim var?" Sonra başını tutup ovuşturdu,dün geceyi hatırlamış olacak ki benden özür diledi. "Şey kusura bakma refleks." Yavaşça kalkıp yatağa oturdu. "iyi misin?" Biraz abartmakta sorun yoktu."Sence iyi gibi mi görünüyorum, uyandığım an tekme yedim.Ayrıca bu nasıl refleks ya?"diye hayıflanırken bana sert bir bakış attı. "Peki neden yanımda uyudun?" diye bağırdı. Ah kulaklarım şimdi sağır olmazsa bir daha da sağır olamazdı herhalde."Ne biliyim uyku sersemiydim sızmış kalmışım işte." Aslında güzel bir ego yapıp sorduğu soruya pişman etmek vardı ya neyse onu da başka yerde kullanırız artık.
Naz
Sabah gözlerimi açtığımda uyku sersemliğiyle "günaydın" dedim. Sonra yanımda birini görünce irkildim ve çığlık atarak tekmeyi yapıştırdım. Övünmeyi sevmem ama reflekslerim kuvvetlidir. Sonra inleyen kişinin Efe olduğunu gördüm. Birden başıma ağrı girmesiyle başımı tuttum. Dün gece beni kurtardığını hatırladığımda ise istemsizce kızardım. Bana o kadar destek olmuştu, ben ise uyanır uyanmaz çocuğun karnına tekmeyi yapıştırmıştım. Bir dakika ya biz birlikte mi uyumuştuk? Ben en son uçurumun kenarındaydım ne ara buraya gelmiştik? Benim burada ne işim vardı ki?Sorunca ise uyakalmışım falan dedi delireceğim. Sonra aklıma birden abimlerin gelmesiyle etrafa bakınmaya başladım. Telefonu bulup elime aldığımda saatin onbir olduğu yetmezmiş gibi bir sürü cevapsız arama ve mesaj da vardı. Bittim ben bunlardan kurtulamam.
"Efe saat onbir olmuş." Telaşlı bir şekilde ona döndüğümde onda benim verdiğim gibi bir tepki oluşmadı.
"Bir şey olmaz ya, babamın okulu zaten." Çocuktaki rahatlığa bak ya.
"Telefonuna bak eminim sende de bir sürü cevapsız arama ve mesaj vardır.Leyalardan..."
"Ben onları unuttum ya." Yok artık.
"E benim eve gitmem lazım böyle okula gidemem." Üzerime kısa bir bakış attı.
"Gerek yok, Leyanınkilerden giyebilirsin." Her şeye de bir cevabın olsun zaten.
"Burası senin evin değil mi?" Beni getirdiğine göre aile evinde olmamız imkansızdı.
"Evet ama arada buraya geliyor, o yüzden burada odası ve eşyaları var."
Bunun üzerine fazla sorgulamadım. Efe bana Leya'nın odasını gösterdi. Ben de etrafı kısaca süzdüm. Pembe tonlarının hakim olduğu prenses odası gibi bir odaydı. Tam da Leya'dan beklenecek bir şekilde özenle dizayn edilmişti.
Gardrobu açtığımda neredeyse hiç siyah bir şey yoktu. Bu durum elbette garibime gitmemişti. Leya cıvıl cıvıl olamayı severdi. Gözlerim dolabı taradığında nihayet yedek bir forma bulabildiğimde rahat bir nefes verdim. Üzerime gri etek ve beyaz gömleği geçirdim. Üzerine de etekle aynı renk olan ceketi giydim. Çoğu öğrenci lacivert takımı tercih etse de bunun da fena olmadığına karar verdim. Aynanın karşısına geçip saçlarımı taradım ve göz altlarımdaki morlukları kapatıcıyla kapattıp çilekli gloss sürdüm, beyaz güneş gözlüğünü taktım, beyaz spor ayakkabılarını ayağıma geçirip altın sarısı zincir kolyeyi taktığımda hazırdım. Profesyonel makyaj falan yapmamı beklemeyin sabah sabah okula gitmeden önce 15 kilo makyajı üşenmeden yapıp bir de akşam üşenmeden nasıl temizliyolar merak ediyorum doğrusu.
Hazırlanıp odadan çıktığımda Efe'nin de odasından çıktığını gördüm. Bacaklarını saran gri kumaş bir pantolon, üstünde tıpkı benimki gibi beyaz bir gömlek onun üzerine de gri bir ceket ve siyah güneş gözlüğüyle kombinini tamamlamıştı. Yakışıklı görünüyordu.Tabi saçlarını unutmamak lazımdı. Saçlarına da özenle tarayıp şekil vermişti. Az önceki dağınık saçları hiç uğraşılmamasına rağmen çok daha çekiciydi. Bu özenli tavrı onu daha ciddi gösteriyordu.
Efe bana baktığında hemen gözlerini kaçırıp başını eğdi.
Garip hareketini umursamadan ben de ona bakmayı kestim.Yine de bu çocuğun davranışlarındaki gariplik dikkatimi çekmiyor değildi.
"Hadi gidelim." demesiyle başımı salladım ve evden çıktık.
Dünkü kazadan sonra evin önünde arabasının çok benzerini görünce şaşırmadım değil. Bu çocuğun spor araba koleksiyonu mu vardı? Yalnız araba tam benim tarzımdı. Siyah üstü açık spor bir araba. Tek kelimeyle harika görünüyordu.
Ben şaşkınca arabaya bakarken Efe bana dönüp "Hadi binsene."dedi.
Efe'ye baktım. "Oğum, senin araba koleksiyonun falan mı var?" Sırıtarak bana baktı "Yani 5-6 tane arabaya araba koleksiyonu demek ayıp olur ama her biri üç milyon civarı olduğu için...sayılır." demesiyle ona garip bir bakış attım. Oha ama yani...
"Neyse hadi bin, yeterince geç kaldık zaten." Az önce babamın okulu diyordunuz paşam.
Ağzım biraz açık kalmıştı sanırım...Annemgil böyle miydi? Gerçi paradan çok kaza yapmamdan korkuyalardı ya hoş onları haklı çıkarmıştım. Uzun araba kuyruklarına bakarken canım sıkılmıştı. Çok fazla trafik vardı - İstanbul ne bekliyordum ki-elim radyoya gitti ve "Madem" şarkısını açtım. Efe bana garip bir bakış atıp önüne döndü."Sen bu şarkıyı mı dinliyorsun ?"diye sorunca şaşırdım. "Dinleyemez miyim?"
Dudaklarının kenarı kıvrılmış, ardından başını onaylamaz anlamda sallarken sanki aklına bir şeyler gelmiş gibiydi.Leya
Sabah kalktığımda benim yatağımla arasında bir kaç metre bulunan yatakta çok komik bir şekilde uyuyan Deniz ve Yağızı görünce dudaklarımdan dökülen kısık kıkırtıya engel olamadım. Deniz bir ayağını Yağızın bacağının altına diğer ayağını ise bacağının üstüne atmış, iki koluyla sıkıca Yağıza sarılmıştı. Nedense ona baktığımda gözümün önüne, ağaca sarılarak uyuyan kualalar geliyordu. Sonrasında gözlerim istemsizce Yağız'a kaydı. Benim yatağıma doğru dönmüş belli belirsiz bir tebessümle uyuyordu. Kıvır kıvır saçları dağılmışken aşırı tatlı görünüyordu. Ellerim istemsizce saçlarına gitti ve kendimi kıvırcık saçlarıyla oynarken buldum, çok güzel bir histi sonra bir anda omzuma bir elin dokunmasıyla irkilerek arkamı döndüm.Sırıtarak bana bakan Deniz'i karşımda görmeyi beklemiyordum doğrusu. Ama iyi tarafından bakarsak bu kişi abim ya da Yağız değildi. Gerçi saçıyla oynadığım uyuyan tatlı çocuk nasıl omzuma dokunacaksa... Benim aklım da şu aralar bir karış havada...Ben bunları düşünürken Deniz'in beni sarsmasıyla kendime geldim. "Kız nereye daldın?"
Of of yandım yakalanılacak en son kişiye yakalandım sanırım.Abimden de fena abim olsa Yağızı falan döverdi -gerçi ona bakan benim onun bi suçu yok ki-bu ise başımda iki saat guguk kuşu gibi ötücek gibi görünüyor. "Şişt kime diyorum şaka videosu çekeceğim ve sen bana yardım edeceksin." Bir Deniz' e bir de Yağız'a baktım. "Kime?"
Deniz sırıtatak Yağız'a bakıp "Sence daha iyi bir kurbanımız olabilir mi?" Ah Deniz ah. Kendi kendinin ölüm fermanını yazıyorsun resmen. "Saçmalama seni öldürür." Omuz silkti.
" Bir şey olmaz ya sen kamerayı tut yeter." Bunun üzerine derin bir "of "çekip kamerayı elinden aldım. Deniz beni çekiştirip dışarı çıkardı. Deniz "Hadi açılışı burada yapalım, sonra odaya doğru gideriz." Oflaya Oflaya dışarı çıktım. Aşağı kata indik. Resmen yüzüncü kez "selam arkadaşlar" demesiyle sinirlerim bozulmuştu.Delireceğim ya, benim gibi sabırlı bir insanı bile delirttiyse siz gerisini düşünün.
Bizim çok sevgili sarı kafamız en sonunda açı, ışık ıvır zıvırlarını beğenebildi ve Yağız'ın hala mışıl mışıl uyuduğu odaya çıktık. Saat sekiz olmuştu bile. Ah biz yedi buçukta kalmıştık. Neredeyse yarım saattir Deniz' in saçma sapan işleriyle uğraşıyodum şimdi güzeller güzeli kitabımı okumak vardı.
Deniz sırıtarak "Evet arkadaşlar marul arkadaşımız olucaklardan habersiz mışıl mışıl çok tatlı bir şekilde uyuyor." Endişeyle Yağız'a baktım. "Of Deniz of ,şimdi uyanacak acele et."
Deniz, "Amma da abarttın kızım ya şu tatlı şeyden ne zarar gelebilir ki..." Yağızın saçlarını karıştırdı. Deniz, "Evet, arkadaşlar çok uzatmayalım başlıyoruz." dedikten sonra eline traş köpüğünü alarak yüzüne rastgele sıkmaya başladı. Kendime engel olamayıp güldüğümde muzipçe sırıttı. İtiraf etmeliydim ki çok komik görünüyordu. Sonrasında Yağız'ınsırtına "Maviş'in Kıvırcığı" yazdı. "Anlayan anladı ,ben daha fazla bir şey söyleyemem malum hayatım söz konusu." demesiyle kaşlarımı çattım. Allah'ım delireceğim, kim bu kıvırcık kim bu maviş? Bir dakika bu kıvırcık Yağız mıydı? Peki maviş kimdi kız mıydı? Büyük ihtimalle. İki erkek için böyle bişey yazıcak değildi ya. Şu an sebebsizce her kimse saç baş dalmak istiyordum benden beklenmeyecek bir şekilde..."Bir,iki..." Denize baktığımda elindeki buz dolu kovayı Yağız'ın başından aşağı boşaltmak üzereydi. "Ve üç."
Deniz elindeki buzlu su dolu kovayı Yağız'ın başından aşağı döktü. Yağız bir küfür savurarak hızla yataktan kalktı. Ben de buradayım aptallar."Uyandırma servisimizi beğendiniz mi Marul bey?
"Evet o kadar beğendim ki karşılığında size ölüm servisimi hediye edeceğim." diye gürleyen Yağız'a bakıp yutkundum.
Deniz'in peşinden koşmaya başlamasıyla yine bir koşuşturmanın içinde buluverdim kendimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyal
Fiksi Remaja~Hayalleri siyah hayatlar içinde kaybolan bir grup genç. ~O geçmişten korkuyordu ama geçmişin derinliklerine dalmaktan da çekinmiyordu. Geçmişte yaşanan acıların geleceğinde verdiği güvensizlik içinde kaybolmak...Kimileri geçmişte hatalar yapıp bede...