İpucuna göre başlangıç noktamız, yürüyüş yoluna kadar uzanan göl kıyısıydı. Göl, ormanın içindeydi, yansıma sebebiyle orman da gölün içindeydi. Kutay sürekli bunun oldukça basit bir ipucu olduğunu söyleyip duruyor, kağıdı bana gösterip aval aval ona baktığımdan beridir benimle dalga geçiyordu. Sanki insanda akıl bırakmıştı. Ne bilecektim ben göl olup olmadığını. Bana kalırsa cevap bizim meşhur ayımız bile olabilirdi. Sonuçta o da ormanın içindeydi. Ormandakileri yediğinden orman da onun içindeydi. Mantıksız mıydı? Değildi elbet. Yine de teorimi arada bir bana dönüp şapşal şapşal sırıtan adama söylemeyecektim.
Kendisi, birbirimizi kabullenmemizle sonuçlanan münakaşamızdan bu yana elimi bırakmamıştı. Parmaklarım onunkilerin arasında kayboluyordu. Ne zaman gevşetecek olsam daha çok sıkıyor, ben karşılık verip yeniden ona tutunana kadar durmuyordu. Davranışı inceden hoşuma gitse de artık cidden geri çekmek zorundaydım. Hem fotoğraf çekimi yapmam gerekiyordu hem de ceketim biraz daha üzerimde kalırsa bu dünya da cehennemi yaşayacaktım. Parmaklarımı ayırmaya çalıştığımda çatılmış kaşlarıyla bana döndü hemen.
"Nereye?" Huysuzca konuşunca gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmam gerekti.
"Fotoğraf çekmem gerek. Proje ödevim var, biliyorsun." Ben sözlerime karşılık elimi serbest bırakacağını düşünürken, o aksine göğsüne doğru çekmişti.
"Elimi tutarken çekemiyor musun?" Suratı giderek daha da asılıyordu.
"Saçmalama istersen. Hem göle de geldik. Sen git şu ipucunu ara, ben de iyi bir açı bulayım." Diğer elimle kendi elime uzanıp, elimi elinden almaya çalıştım. Adam resmen bana ait olanı benden sakınıyordu.
"Geri verecek misin?" diye sordu.
"Neyi?"
"Elini."
"Bu uzvun bana bağlı olduğunun farkındasın değil mi?" Gözleri kısılıp yandan bir gülümsemeyle üzerime eğildi.
"Onunla beraber seni de geri alacağım."
Canıma kast ediyorlar diye bağıracaktım, az kalmıştı. Yanaklarım resmen sıcaktan yağmur duasına çıkacaktı. Bir an önce soyunmam gerekti. Soyunmak? İç sesimin ahlaksız imasıyla gözlerim büyüdü. Ceketimi kast ediyordum! Elimi kurtaracağım diye Kutay'ın göğsünü tokatlayıp çırpınmaya başladığımda, eminim gözünde oyuncağı için tepinen çocuklara benziyordum. Sonunda beni saldığında ise direkt fermuarımı açmaya giriştim. Bu defa sadece önünü açmakla yetinmeyip tümden çıkarmıştım. Ceket omuzlarımdan sıyrılırken bakışlarım karşımdaki adama kaydı. Yüzü buz kesmiş, gözlerini kırpıştırıyordu. Onunda yanaklarına renk gelmişti. Kafasını sağa çevirip elini yüzünden aşağı kaydırdı. Benim yerime ağaçların gövdeleri şu an ona daha cazip geliyor gibiydi.
"Ben, iskeleye gidiyorum. İpucu muhtemelen oradadır. Sakın uzaklaşayım deme." Uyarısıyla beraber gözlerimi devirdim.
"Tamam, anne." Bana uyarıcı bakışlarıyla kısa bir an dönüp, işaret parmağıyla burnumun ucunu yana doğru hafifçe ittirdi. Bu hareketi burnumu kaşındırınca hapşırdım. O, halime gülerek uzaklaşırken ardından dil çıkaramamak çok zordu. Yirmi üç yaşındasın Hale, kendine gel kızım.
Fotoğraf makinemi çantasından çıkarttım. Manuel çekim yapacağımdan diyafram, enstantane, ISO ve beyaz ayarı gibi kısımlar tamamen benim yaratıcılığıma kalacaktı. Her şekilde iyi bir pozlama yapmak gerekiyordu. Ama teknik kısımların yanında asıl önemli olan projenin konusuydu, 'Keşfedilmeyeni keşfetmek'. Benim için oldukça uygun bir konuydu. Bu ödev belki de tüm hayatımın kısa bir özeti olabilirdi. Normalde de merak eden, araştıran, hedeflerinin peşine düşen biriydim. Fakat bunları keşfetmek istediğim şeyi bulduğumda yapardım. Şimdi neyi arayacaktım Allah'ın ormanında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uzak'a Yakın | Texting
RomantizmHale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.