2. Bölüm: ''Donla gezdi.''

40.3K 2.4K 644
                                    



Okuldan çıktıktan sonra güle oynaya otobüs durağının yolunu tuttum. Özel arabam malesef yok, zengin değilim.

Durak karşı tarafta olduğundan karşıya geçmek için önce sağa sonra sola baktım. Trafik lambasına baktığımda kırmızı yandığını görünce yola atladım. Karşıdan karşıya geçerken birden siyah bir araba karşıma çıktı. Adam beni görür görmez frene bastı. Kalbim depar atıyor beybi... Ölmediğime sevinsemde kortuğum için adamın üzerinde cani fikirler üretmeye başladım. Az daha ölüyordum lan!

Çocuğa sövmeye devam ederken düşüncelerimi bölen hayvan gibi birinin bağırması oldu. Beni az daha ezen çocuk arabadan indi ve yanıma geldi.

''Niye arabanın üstüne atlıyorsun lan?! Ölmek mi istiyorsun?!''diye tısladı.

''Hayır arabanın üstüne ben atlamadım siz arabayı benim üstüme sürdünüz. Hem kırmızı yanıyordu. Kör müsün?"sinirle ellerimi saçlarımdan geçirdim "Bilmiyorsan söyliyim araçlara dur demek. Az daha eziyordun, önüne bakta sür arabayı.'' Hem kırmızıda geçmeye çalışıyordu hem de bana suç atıyordu. Herkes bir mal amk.

''Sanırım görme bozukluğun var. Yeşil yanıyordu."

"Şuan senin gibi bir davarı görüyoruyom, görme problemim yok." sırıttım. "Hem yeşil yanmıyordu kırmızı yanıyordu.''diyerek ellerimi göğsümde birleştirdim. Çocuk sırıtarak bana bakıyordu.

"Birazdan çarpılacaksın." göz devirdim. "Bu arada yeşil yanıyordu ve sen,"parmağıyla beni gösterdi. Artiste bakın hele. " Yayalara kırmızı yanınca kendini yollara attın."

Yalnız kırmızı yanınca kendimi yola atmıştım. Şuan kendimden şüphelenmeye başladım bir saniye... Akıl bırakmadı ki bezevenk.

"Kırmızı yanıyordu. Sende boğanın teki olduğun için geçmek istedin. Olay çözlümüştür. Ne tarafa el hareketi çekiyorum."dediğimde çocuğun ağzı şaşkınlıktan çizgi filmlerdeki gibi yere kadar uzanıyordu. İç sesim Hatçe plaket verip götümü nirvanaya ulaştırdı.

''Tamam senin dediğin gibi olsun baş belası, ne halin varsa gör. Zaten acelem var, seninle uğraşamam.''deyip arkasına döndü. Ellerimi yanlarda serbest bıraktım. Zafer sırıtışıma büründüm.

''Aferin, böle yola gel.'' Çocuk tekrar bana döndü.

''Ne dedin sen?'' Anan ne güzel doğurmuş seni dedim. Dibimdeydin götelek, duydun. Niye bir daha soruyorsun?.. Üşengecim diyorum.

''Bence ne dediğimi gayet iyi duydun.''dedim ve  yürümeye başladım. Kolumdan tuttu, tam o sırada otobüsüm geldi. Mükemmel zamanlama yani.

Çocuktan kolumu kurtardığım gibi depar attım. Çocuk göt gibi kaldı.

Ne kadar bir Hüseyin bolt edasıyla gitsemde otobüsü kaçırmıştım. Hep o bukalemun suratlı yüzünden kaçırdım. Mecburen bir sonrakine bekleyecektim.

Otobüs durağına gittiğimde bankı yaşlılar fethettiğinden dolayı yere çömdüm. Müdürcüğüm saolsun(!) susmadı, bu yüzden ayaklarımız yoruldu.

Banka kurulan teyzeler bana 'ne içti bu' bakışları atıyorlardı. Sanane teyze! Ben oturuyorum, sanki senin götün pisleniyor.

Teyzelere kötü bakışlarımı sonlandıran bizim kezo Irmak'ın araması oldu.

''Ne var göt! Ne arıyorsun?!'' Çok naziğim. Very nice, very nice.

''Oha kıza bak, telefonu nasıl açıyor ya. Azcık nazik ol nazik!'' Bizim Irmak da bir gün kibarlıktan ölecekti. İngiltere kraliçesinin kızıymış gibi kibarlık sıçıyordu. Kibarlık sıçmasının yanında tam bir polyanadır. Her şeye olumlu bakar, iyisini düşünür. Hiç bana çekmemiş hiç.

New York'a Giden Çılgın TürkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin