Bunun da sınırı 50 muahh
...
"Güzel oğlum benim."
Felix annesinin öpücüklerine maruz kalırken hemen yanında ki jisung ve Jeongin buna sırıtıyordu. Düğünden sonra eğlenecekleri mekana gideceklerdi. Felix bunun için uçağını bile erteletmişti ancak bu sefer de annesi onu rahat bırakmıyordu.
Chan ve Jeongin, düğünden sonra balayına gideceklerdi. Onların uçağından bir saat sonra da Felix'in uçağı vardı ancak fikir değiştirmişlerdi. Güzel bir eğlence yapıp, ertesi gün gideceklerdi.
"Anne yeter ya. Valla ağzım yüzüm öpücük oldu hep. Beş yaşında değilim artık."
Bayan Lee umursamadan tekrar öptü oğlunu. "Ay banane! 40 yaşına da gelsen bebek gibi görünürsün Felix. O yüzden sus."
Felix isyan ederek kollarını iki yana serbest bıraktı. Bir anda kendini yerr bıraktığında arkasında duran iki arkadaşı daha da yüksek sesle gülmeye başlamıştı.
Düğün bitmişti, sadece yakın aileler ve Jeongin ile Chan'ın en yakın arkadaşları kalmıştı.
"Bayılacağım artık!"
Felix'in üstünde ki siyah takım biraz kirlenirken arkadaşları hâlâ kahkaha atıyordu. Bir süre sonra Seungmin gelmiş, arkadaşını kolundan tutarak ayağa kaldırmıştı.
"Gerizekalı! Güzelim takımı mahvedeceksin."
"Minnie beni sen kurtarır mısın lütfen?"
"Neyini kurtarayım mal? Annenle babanın iki saat sonra uçağı var. Birazdan gidecekler zaten. Gidene kadar idare et. İtalya'da olunca da göremiyorum diye isyan ediyorsun."
"Tanrım beni alır mısın ya?"
Felix tekrar kendini yere atarken tekrar bir kahkaha sesi yükseldi. Bu sefer orada bulunan herkes gülerken Felix gözlerini kapatarak yere uzandı.
"Changbin hyung beni böyle alıp götürür müsün?"
Changbin gülerken kafasını iki yana salladı. Felix bunu göremese de tahmin edebiliyordu.
Kısa bir süre sonra gülüş sesleri kısılmış, sohbet sesleri yükselmişti. Felix bir anda yükseldiğini hissettiğinde gözleri korkuyla açılmıştı. Kokusundan tanıdığı bedenle biraz da olsa rahatlamış, nerede olduğuna bakmıştı. Omzundaydı. Hiç ses çıkarmadı. Uzun zamandır yakından almadığı kokuyu içine çekti. Hyunjin bunu fark etmemişti.
"Çikolata kokuyorsun."
Kısık sesle konuştuğunda onu sadece Hyunjin duymuştu. Kendi arabasına ilerlerken bir yandan da Felix'i sıkı sıkı tutuyordu. Omzunda küçük kalmıştı, düşürmek istemezdi.
"Şampuanımdan dolayıdır."
"Hayır, değil. Teninin kokusu bu. Senin tenin çikolata gibi kokuyor."
Hyunjin o görmese de sırıttı. "Tabii, öyle diyorsan. Sonuçta tenimi en yakından koklayan sensin."
Felix'in yanakları kızarırken elini yumruk yapıp sırtına geçirdi.
"Felix, böyle hasar verdiğini mi düşünüyorsun güzelim? Çünkü yavru bir kedinin patisi kadar hasar bıraktın bende. Yani hiç."
"Ben gayet serttim bir kere. Senin sırtın çok sert. Yumruğumu geç tırnaklarım bile etki etmiyor! Hiç bir iz bırakamamıştım."
Hyunjin'in kahkahasını duyduğunda ne dediğinin farkına vardı Felix. Yüzü daha kızarırken daha sert olduğunu düşünen bir tavırla vurdu. Yine Hyunjin üzerinde bir etki bırakamamıştı.
"Ya! Ben onu kast etmedim bir kere!"
Hyunjin hâlâ gülmeye devam edince olabildiğince ellerini göğsünde birleştirdi.
"Sırtımda değil ama kalbimde iz bıraktın, yetmez mi? Ki bunu yapabilen ilk kişisin. Kalbimde izi olan tek adam sensin."
...
hyunjini hem serseri gibi yazıp hem de hanımcı gibi yazmak çoook zor
-yeis