"Seungmin!"
Jisung birkaç gündür vakit buldukça uğradığı odaya geldiğinde genç betayı birkaç bitki ezerken bulmuştu. Kendisine döndüğünde aldığı gülümseme onun da yüzünde aynı gülümsemeden oluşmasına sebep olmuştu. "Hoş geldin Jisung, geçsene."
Kafasını uzattığı kapı aralığından bedenini tamamen içeri atıp kapıyı arkasından kapatırken aklına gelen hekimle dudakları aralandı. "Deden nasıl? Gelmeyecek mi bir daha?"
Gelmesini asla istemiyordu ama arkadaşının yakınıydı sonuçta, böyle bir şeyi söyleyemezdi.
"Prens Minho iyice dinlenmesini istedi. Ne o, sıkıldın mı benden?"
Seungmin'in muzip sesiyle gözleri büyürken kollarını göğsünde çapraz haline getirerek "Saçmalama. Asla sıkılmam senden." demişti.
Evet, belki birbirlerini sadece bir haftadır tanıyorlardı ama Jisung genç hekimi çok sevmişti. Bunun en büyük sebebi de Seungmin'in Jisung'u tanımadığı hâlde koruyup, ona moral vermesiydi elbette.
"Harika. O zaman bana yardım et bakalım. Veliaht Prens baş ağrısından muzdarip ne yazık ki. Senelerdir böyle. Başta karıştırdığım birkaç bitki, ya da nane yağı ile yapılan masaj iyi geliyordu fakat artık işe yaramıyor."
"Alternatif bir şey önermemi mi istiyorsun?"
Seungmin omuz silkerken bir yandan elindeki yontulmuş tahta parçasıyla yeşil yaprakları ezmeye devam ediyordu. "Bir önerin varsa fena olmaz açıkçası."
Jisung işaret parmağını çenesine götürüp birkaç saniye düşünmüştü. Bilgilerini yoklarken iyi gelebilecek bitkileri kendi kafasına göre sıralamaya çalışıyor, hangisinin daha iyi etkisi olabileceğini düşünüyordu.
"Kabalak otu olabilir. Fakat dikkatli kullanmak lazım. Kökünden özünü çıkarmıştım daha önce, nasıl yapılacağını biliyorum. Bir de, Prens stresli birisi midir? Stres yüzünden de bu kadar ağrısı olabilir. Düzenli bir şekilde fesleğen çayı içmesini önerebilirim bu durum için de."
Seungmin karşısındaki omegaya gözleri parlayarak, biraz da hayranlıkla bakıyordu. Jisung'un bitkiler konusundaki bilgisi küçümsenemeyecek kadar çoktu. Öyle ki, Seungmin hekim olmasına rağmen aklına hiç kabalak otu gelmemişti. Yine de Jisung'un Prensin stresini sorması onun kıkırdamasına sebep olmuştu.
"Prens elbette stresli birisi Jisung. Prens ya hani."
"Ne bileyim Seungmin, ben Prens mi oldum hiç?"
Genç beta ona tekrar güldüğünde Jisung'un da keyfi iyice yerine gelmişti. Tabii ki Prens'in stresli olduğunu tahmin edebiliyordu. Tamam, devlet meselelerinin getirdiği sıkıntıyı anlayamazdı ama ailesiz kalmanın nasıl bir şey olduğunu tahmin edebiliyordu işte.
"Kabalak otun varsa özünü çıkarman için yardımcı olabilirim."
"Sanmıyorum ama bakayım." Seungmin dolaba yönelip içindeki otlara ve bitkilere bakarken Jisung da meraklı gözlerle onu izliyordu.
"Yokmuş, ama sarayın arka tarafındaki ormanlık alana bakabiliriz. Dedemle otları genelde oradan topluyoruz, belki vardır."
"Muhtemelen vardır. Ben kasabada bulabiliyorsam koca ormanda da vardır herhalde."
İkili beraber gitmeye karar verip odadan çıktığında bir yandan gülüşüyorlardı. Seungmin bitmiş olan diğer bitkileri de toplarız diyerek Jisung'a ve kendisine küçük birer bez çanta da almıştı yanına.
Saraydan çıkarken girişteki muhafızlara haber vermiş, ormanlık alanda olacaklarını söylemişlerdi. Her ne kadar birisi onlara eşlik etmek istese de Seungmin reddetmişti. Haftada en az bir kere gittiği için ormanı avucunun içi gibi biliyordu, sorun olmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the chosen one | minsung & omegaverse
Fanfiction"Sizler ülkenin kralı olacak alfa için eğitilecek seçilmiş omegalarsınız." ↪ minsung