13

1.5K 246 176
                                    

Prens Minho'nun attığı adımlar zeminde tok bir ses çıkaracak kadar sertti. Duvara asılmış meşalelerin aydınlattığı merdivenlerde zindana doğru ilerlerken Komutan Bang'ın ona verdiği ismi düşünüyordu. Seungmin ise hemen arkasında koşar adımlarıyla ona yetişmeye çalışıyor, Jisung'un neyden zehirlendiğini öğrenmek için acele ediyordu.

Boğucu bir havaya sahip olan ve küçük hücrelerin bulunduğu zindana önce Minho varmış, ardından Seungmin ve Komutan Chan merdivenleri arşınlayarak yanına ulaşmıştı.

"Bu kadar mı nankördün?"

Prensin yüzündeki ifade acı ve öfke doluydu. "Annenden de mi utanmadın Jihyun?"

Seungmin bir zamanlar oyun arkadaşı olan kızın gözyaşlarını görürken ne diyeceğini bilemez hâlde derin bir iç çekmekle yetinmişti. Jihyun Kraliçe'nin çok değerli bir dostunun, omega Eun'ın kızıydı. Prens Minho'nun doğumunda Kraliçe'ye yardımcı olmuş, yıllarca Prens Minho'nun bakımıyla ilgilenmişti. Birkaç sene sonra da Jihyun'a gebe kalmıştı ve neredeyse hepsi beraber büyümüştü. Kraliçe de Kral da Jihyun'u kendi kızı gibi sevdiği için Eun'ın ölümünden sonra bakımını üstlenmiş ve sarayda kalmasını istemişlerdi.

Minho'nun her kelimede gittikçe yükselen sesine eş olarak adımları da içli içli ağlayan kıza doğru yaklaşıyordu. "Sana saray mutfağını emanet ettim! Bizzat senin kontrolünde olduğu için tereddüt bile etmeden önümüze koyulan yemeği yedik! Kendi canımı bırak, annemin, babamın, kardeşimin, arkadaşlarımın canını da göz kırpmadan senin ellerine bıraktım! Sen ne yaptın? İlk fırsatta beni sırtımdan bıçakladın!"

Jihyun sorumluluk alabilecek yaşa gelmeden önce mutfaktan sorumlu baş aşçı omeganın yemekleri bile her yemek öncesi ne olur ne olmaz diye bir başkasına tattırılır, sorun yoksa Kraliyet ailesi yemeğini yerdi. Fakat Jihyun'dan sonra bu olay kalkmıştı çünkü Prens ve ailesi genç omegaya sonsuz güven duyuyordu.

"Minho."

Adını duyunca Prens tıslarcasına güldü. "Haddini bil, kimsin de bana adımla sesleniyorsun?"

Jihyun susup ağlamaya devam ederken Minho karşısındaki kıza bizzat zarar vermemek için kendisiyle savaşıyordu. Ellerini boğazına sarmamak için kendisini zor tutuyor, içindeki dürtüye engel olmaya çalışıyordu.

Seungmin aceleyle bir adım öne çıktı. "Jihyun, panzehir yapabilmem için bana ne kullandığını söylemen lazım. Jisung'un durumu gittikçe kötüleşiyor."

"Hâlâ yaşıyor mu?"

Bu soru Prens için son nokta olurken hızla atılıp kızın çenesini kavramıştı. Jihyun'un dudaklarının arasından dökülen inleme umrunda olmazken parmaklarının tutuşunu biraz daha sertleştirdi. "Seni ölmekten beter ederim Jihyun. Duydun mu beni? Seni öyle bir hâle getiririm ki ölmek için ayaklarıma kapanırsın."

Chan olanlara karşı kılını bile kıpırdatmazken Seungmin Minho'yu ilk defa böyle görmenin korkusunu yaşıyordu. Prensi daima sakin ve soğuk kanlı birisi olarak görmüştü bu yaşına kadar. Kimseye karışmaz, birisine bir şey yapılacaksa da Chan'ın ellerine bırakırdı.

Fakat şimdi, gözleri öfkesinden kararmış birisi vardı karşısında. "Söyle şimdi, ne verdin Jisung'a?"

Jihyun'un söylediği birkaç zehirli ot ile Seungmin ne yapabileceğini düşünmeye başlamıştı. Adı geçen otların hepsi ayrı ayrı zarar verecek kadar zehirliydi ve Jisung'un bunları ne miktarda tükettiğini öğrenmesi gerekiyordu. "Ne sıklıkla verdin bu otları?"

"Yaklaşık bir haftadır ara ara yemeklerine katıyordum fark edilmeyecek şekilde." Jihyun'un güçsüz sesi zindanda yankılanırken Minho da tuttuğu çenesini iterek bırakmıştı.

the chosen one | minsung & omegaverseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin