Hyunjin elinin altındaki yarı baygın bedeni duvara doğru ittiğinde yüzü kandan görünmeyen lord içini soğutmaya yetmiyordu. Felix'in ürkek bakışları aklına geldikçe alfanın gözlerini oymamak için kendisini zor tutuyordu.
"Hyunjin."
Kendisine seslenen Changbin'i umursamadan bir yumruk daha geçirdi. Kendi ayakları üstünde duramayacak kadar tükenmiş lord yere çöktüğünde karnına bir tekme savurup sakinleşmek için arkasını döndü. Changbin'in yanında duran Felix'i görmesi duraksamasına sebep olduğunda ise beklemediği şey omegasının onun boynuna sarılmasıydı. Hyunjin de gözlerini kapatıp burnunu eşinin boynuna gömmüştü kokusunu daha iyi alabilmek için.
"Hadi çıkalım buradan Hyunjin'im."
Onun tek cümlesi sinirli alfayı yatıştırırken Minho'nun donuk bakışları yere yığılmış lordun bedenindeydi. Felix Hyunjin'in elinden tutup zindandan çıkardığında Changbin de Kralına dönmüştü.
"Ne yapalım bunu?"
"Hâlâ nefes alıyorken arkadaki ormana gömelim diyorum. Ne dersin?"
Chan onun bu cümlesine istemsizce gülmüştü. "Halan da Kuzey ile birlikte orduyu toplayıp oğlunun mezarını ziyaret eder artık."
Minho yorgunlukla yüzünü sıvazladıktan sonra derin bir nefes verdi. Kyungjin konusunda ne yapacağını bilmiyordu. Ne sürgün edebiliyor, ne de öldürebiliyordu. Halası hin bir alfaydı ve gözü dönünce birisini bitirebilmek için her riski göze alırdı. Chan da onun Kuzey ile anlaşma yapacağını söylerken tam olarak bunu kastediyordu.
"Chaeroyung ile konuşman lazım."
Changbin'e hak verdi. Doğru düzgün onları da ağırlayamamıştı. "Bu burada kalsın, Chaeryoung ile konuştuktan sonra halama bir not yazıp evine gönderelim bunu. Bir daha bu ülkeye yaklaşırsa, işte o zaman her şeyi göze alıp sarayın bahçesine gömerim diri diri."
Politik sebepler elini kolunu bağladığı için sinirlense de yapabileceği bir şey yoktu. Kuzey ile zaten sıkıntılıyken bir de halasını düşman olarak alamazdı karşısına. Yine de halasına durumu detaylı bir şekilde açıklayıp omegasına olan hadsizliği yüzünden cezalandırılmasını isteyecekti. En azından lord ünvanının elinden gideceğinden emindi.
Adımları zindandan çıkıp davet salonunu bulduğunda Chaeryoung, Haneul ve küçük oğulları Ji Seok da salona yeni girmişlerdi.
"Günaydın Kralım. Diğerleri nerede?"
Chaeryoung'un dinlenmiş ve enerjik sesi Minho'ya diğerlerinin varlığını hatırlattığında derin bir nefes aldı. "Bana birkaç dakika ayırabilir misiniz Leydim?"
Bu sırada Jisung duş aldığı banyodan çıkmış, temiz bir takım giymiş şekilde öylece yatağın üzerinde oturuyordu. Karnının ağrısı inatmış gibi arttığı için kendisini ekstra kötü hissediyordu. Bir başka alfanın onu işaretlemeye çalıştığı gerçeği zaten canını sıkıyorken bir de Minho'nun ruhsuzca kurduğu cümle kulaklarından gitmiyordu. Neyi kastettiğini veya sinirli olduğunu anlayabiliyordu fakat bu durumda Jisung'un hiçbir suçu yoktu. Böyle olmayı isteyen o değildi sonuç itibariyle.
Kendi üstüne sinen koku onu Minho'yu rahatsız ettiğinden daha çok rahatsız etmişti. Öyle ki karın ağrısının yanı sıra midesi de bulanıyordu. Aşağı inmek istemiyordu ama aklı hem Minho'da hem de Leydi Chaeryoung'daydı. Minho ile en azından birkaç saat yüz yüze gelmek istemiyordu. Haksız yere suçlanmış olmak gururuna dokunmuştu fakat misafirler için inmek zorundaydı. Hem o kadar uğraşıp hazırlığa da yardım etmişti.
Aklına sızlayan parmağı geldiğinde sol elini havaya kaldırıp işaret parmağındaki küçük kesiğe baktı. Sözde baş aşçı Minho kızacak diye mutfaktan kovmuştu. Ne demişti? Omegasının canı yandığı için alfa sinirlenirdi, öyle mi? Aksine Jisung'u daha çok üzmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the chosen one | minsung & omegaverse
Fanfiction"Sizler ülkenin kralı olacak alfa için eğitilecek seçilmiş omegalarsınız." ↪ minsung