S I X

1.7K 123 18
                                    

''İlaçlarını her gün aldın değil mi Ellie?'' kadın, kollarını göğsünde birleştirip kalçasını masaya dayadı. Ona büyük gelen beyaz önlüğü dikkat çekiyordu. Ellie, doktorların neden hep beyaz önlük giydiği saçmalığını bir türlü anlamamıştı.

Kadın, yanında duran raporları eline alıp incelemeye başladı. Ellie, her ne kadar ilaçlarını aldığını söylese de, birkaç gündür almıyordu.

Tonlarca ilaç içiyordu ve o aptal ilaçları içse de içmese de ölecekti. Bunu biliyordu. İlaçların işe yaradığı tek şey, onun ömrünü bir kaç hafta daha uzatıyordu.

Kadın, dosyayı kapatıp masanın üzerine bıraktı. ''Bana yalan söyleme Ellie Dolley. O ilaçları almadığını bedenin inkar ediyor.''

Ayağında topuklu ayakkabıların ses çıkarmasına özen göstererek odanın içinde yürümeye başladı.

''Bunu söylemek bana bir ceza gibi geliyor Ellie.'' kadın, Ellie'nin tam karşısında duran koltuğa oturdu. Ellerini dizlerinin üstüne koyup yavaşça sildi.

''Kötüye gidiyorsun Ellie, çok çok üzgünüm.'' kadın bunu ne kadar yavaş söylediyse, Ellie de bunu o kadar geç anladı. Sadece başını salladı ve hızla ayağa kalkıp odayı terk etti.

Listesinde yapacağı bir çok madde vardı ve doktorlar ona öleceğini söylüyorlardı.

Ellie, hastaneden zar zor çıkabildi ve çıktığı ilk anda koşmaya başladı. Buraya annesi ile birlikte gelmişti ve şimdi onu bulmadan buradan gidiyordu. Ayaklarının altında kaymasına izin verdi ve ciğerlerinin onu taşıdığı yere kadar koştu. Sadece Justin'in yanına gitmek istiyordu. Ailesi ile görüşmek yada aptal doktorların ona söyledikleri kötü haberleri dinlemek istemiyordu.

Hastaneyi geride bıraktığında, -neyse ki hastane ile evleri yakındı, eve ulaştı. Bir
kaç sokak daha koşması gerekiyordu ama ciğerleri buna izin vermedi. Bir çıkıntının üzerine oturup soluklanmaya çalıştı.

O anda Ellie ne olduğunu anlayamadan, midesinden yukarı gelen yiyeceklerin gürültüsünü hissetti ve birkaç dakika içinde de dün yediği keklerin hepsini yola boylu boyunca kustu. Ağzında berbat bir tat vardıve gözlerinden süzülen yaşlara engel olamadı. Sakin olmaya çalışırken, Justin'in sesini duydu ve bir nebze olsun rahatladı.

Justin elindeki market poşetlerini hızla yere bıraktı ve ne olduğunu anlamaya çalıştı. Sadece tek gördüğü Ellie'nin berbat bir halde olduğuydu. Justin ne yapacağını bir kaç saniye bilemedi. Yine ona kötü bir şey olduğu düşüncesi Justin'i deli ederdi.

Yanına oturup ona sarıldığında, bunun iyi bir fikir olduğunu düşündü. Yanaklarındaki yaşları sildi ve alnına dökülen kısa saçlarını düzeltti.

''Aman Tanrım, Ellie sana ne oldu?"

Justin "Aman Tanrım" cümlesini pek sık kullanmazdı ve bu kullandığı nadir anlardan biriydi. Ellie, geri çekilip nefes almaya çalışırken dudaklarından dökülen cümlelerin Justin'i yaraladığını fark edemedi.

"Öleceğimi söylüyorlar Justin, daha da kötüye gittiğimi-

Ellie Dolley, cümlesine devam edemeden Justin onu öptü.Sevdiği kızın böyle konuşması, onun en son isteyeceği şeydi. Henüz bunun için çok erkendi.

Ellie hala ayaktaydı, hala tek başına yürüyebiliyor ve koşabiliyordu. Hala nefes almasını sağlayan ciğerleri çalışıyordu.. ve oldukça sağlıklı görünüyordu. Aptal doktorların aptalca söyledikleri şeyler Justin'i ilgilendirmiyordu.

İkisi de her şeyin düzeleceğine inanana kadar birbirlerini öptüler. Justin arada sırada Ellie'nin saçlarına dokundu. Belli belirsiz Ellie'nin yumuşak parmaklarını da kendi saçlarının arasında hissediyordu.

Justin, Ellie'yi kucağına aldı ve onu içeri taşıdı. İkisi de dışarıda durmanın onları rahatsız ettiğini fark etmişlerdi. Evde kimse yoktu ve bu ikisinin de beraber olması için bir andı.

Justin, merdivenlerden yukarı banyoyu buldu ve kapıyı nazikçe açıp içeri girdi. Ellie yavaşça klozetin üzerine oturdu. Her ne kadar titreyen ellerini bacaklarının arasına koyup saklamaya çalışsa da pek başarılı olamamıştı.

Justin, hiçbir şey demeden Ellie'nin üzerindeki kıyafetleri çıkardı.

İkisi de üzerlerinde sadece bir kumaş parçası kalana kadar beklediler. Justin, bir kızı rahatlatmanın en kolay yolunun sıcak bir duş olduğunu biliyordu.

Ellie, başını Justin'in omzuna koydu ve gözlerini kapatı her şeyin daha da iyi olmasını diledi. Başlarından aşağı akan sıcak su, onları rahatlatıyor ve aynı zamanda gerçek dünyadan biraz olsun ayırıyordu.

''Ölmeyeceksin Ellie Dolley, ölmeyeceksin.'' Justin, kollarındaki kızın buz gibi olmuş sırtına dokundu. Emin olduğu tek bir şey varsa da, ona Ellie'nin ölmeyecek oluşuydu. Ellie, buz gibi olan bedeninin ısınmasını bekledi. Su seviyesi neredeyse beline kadar gelmişti ama kız hala titriyordu.

Justin, kızın ıslak omzuna dudaklarını değdirdi. Onun öptüğü her bir yer, Ellie'nin ısınmasını sağlıyordu. Birkaç dakika içinde, Ellie'nin titreyen ellerinden ve buz gibi olan vücudundan eser kalmamıştı.

Justin'in dokunuşları, kızın bir üzerinde bir ilaç gibiydi ve işe yaramıştı da. Justin, gözlerini kapatıp başını geriye attı. Ellie'nin narin parmaklarının çenesinde gezindiğini hissedebiliyordu.

Keşke sana hak ettiğini verebilseydim çünkü hiç bir şey asla senin yerini tutamaz. Hiçbir şey bana hissettirdiklerini hissettiremez. Biliyorsun kimseyle ilişki yaşayamam ve biliyorsun bu kadar doğru bir aşk bulamayız.

Justin, mırıldandığı şarkının onu kırmasına izin verdi. Ve bu kırılmaktan da öteydi.

Bu parçalanmaktı.

to do list :: bieberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin