S E V E N T E E N

1K 75 24
                                    

yavaş yavaş finale doğru bölümleri yazmaya başlıyorum..

Ellie Dolley ağlıyordu.

Her zaman ağladığı oluyordu fakat bu seferki daha fazla incitmişti.

Hastaneden çıkmak için hazırlanıyorken, Justin de ona yardım ediyordu. Birlikte Ellie'nin eşyalarını topluyorlar ve Ellie'nin ailesini bekliyorlardı. Fakat Ellie'nin doktoru odaya girdiğinde, Ellie olduğu yerde kalakaldı.

Kadının elinde büyük bir dosya, ve yüzünde ciddi bir ifade vardı. Söyleyecekleri pek iyi bir haber değilmiş gibiydi. Ki Justin'e dışarı çıkmasını söyledi. Bunu söylerken de içinde hiçbir tereddüt yoktu. Justin'e baktı ve sadece tek bir kelime söyledi. ''Dışarı.''

Ellie gerildiğini hissedebiliyordu. Sebepsizce avuç içleri terlemiş, kalp atışları hızlanmıştı. Doktor yavaşça yatağın bir ucuna oturdu ve elindeki büyük dosyayı açıp birkaç kez göz attı.

''Bunu hastalarıma söylemeyi, ve onların yüzündeki ifadeyi görmeyi hibir zaman istemiyorum. Ama sen, özelsin Ellie Dolley.''

Ve kadın, ara vermeden aklında kalanları birer birer anlattı.

''Özelsin çünkü, birkaç gün önce neredeyse ölmek üzereyken, sana aşık olan çocuğun biri gelip sana olan aşkını söylediğinde gözlerini açtın. Özelsin çünkü neredeyse 3 hafta yaşaman gerekiyorken, sen 1 ay gibi uzun bir süredir ayakta kaldın. Ama yolun sonuna geldik Ellie Dolley. Sen kelimenin tam anlamıyla, gün geçtikçe ölüyorsun.''

Derin bir nefes aldı kadın.

''Kanser bütün vücuduna yayılmış durumda. Şu andan sonra, sana kemoterapiyi bırakmanı öneriyoruz, çünkü hiçbir işe yaramayacak. 1 aydan daha kısa bir süre zamanın kaldı Ellie.''

''Ama bu şu demek olmuyor, her gün odana tıkılıp kendini mahvetmeni istemiyorum. Ben, senin hatırlayacağın bir hayat yaşamanı istiyorum.''

Omzunun üzerinden yavaşça geriye, Justin'in durduğu yere baktı ve sonrada Ellie'ye döndü. ''Biliyorum ki, o da bunu istiyordur.''

İşte Ellie Dolley bu yüzden ağlıyordu.

Justin'in onu saran kolları arasında, sessizce ağlıyordu. Justin'in ise yaptığı tek şey, Ellie'ye sakinleşmesini söylemekti, elinden başka bir şey gelmiyordu ve bundan nefret ediyordu.

''Aptal kadın.''

Justin sessizce mırıldandı, sesinin fazla çıkmamasına özen gösteriyordu yoksa aksi takdirde kötü şeyler olabilirdi. Hafifçe Ellie'nin yanaklarındaki yaşları baş parmağı ile sildi. Ve tekrardan mırıldandı.

''Aptal kadın, böyle söylememeliydi!''

Bu sefer sesi biraz daha yüksek çıkmıştı. Her cümlesinde ses tonu bir kat daha yükseliyor ve sinirleri biraz daha geriliyordu. Ellie ise hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

''Bir insana öleceğini söylemek bu kadar kolay olamaz Ellie.''

Ve sesi o kadar yüksek çıkmıştı ki birkaç kişi bakışlarını odanın içine çevirdi. Ellie o sırada geri çekildi ve Justin'in onu saran kolları arasından kurtuldu.

''Şunu söylemeyi kes! Anlıyor musun? Sürekli öleceğimi söyleyip durma!''

Ellie ilk kez Justin'e bağırıyordu ve bu biraz incitmişti. Tam birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı ve Ellie, tam anlamıyla Justin'in yüzüne karşı bağırmıştı. Bir dakika geçmişti. Söylediklerinin üzerinden neredeyse bir dakika geçmişti ve ikisi de sadece birbirlerine öylece bakıyorlardı.

Ellie'nin başı yavaşça Justin'in göğsüne düştü. Ve yeniden ağlamaya başladı. Son zamanlarda nasıl davranacağını bilmiyor ve sürekli ağladığı oluyordu ama bu seferki gerçekten onun canını yakıyordu. Justin'in tişörtünü yavaşça çekiştirirken, ondan asla ayrılmak istemiyor gibi sarılıyordu da.

Bugün, onların hayatlarının geri kalanlarının ilk günüydü.

ELLIE

Midemin bulandığı, ve başımın ağrıdığını çok iyi hissedebiliyordum. Justin, baş parmakları ile hafifçe yanaklarımdaki ıslaklığı sildi ve alnıma dudaklarını bastırdı. İyi hissetmeye çalışıyordum ama bunu nasıl sağlayabilirdim bir fikrim yoktu.

''Beni götür buradan Justin.''

Birbirine dolanan ellerimize baktım ve hafifçe iç çektim. Elimdeki peçeteyi gözlerimde biriken yaşları silmek için kullandım ve Justin'e baktım.

''Ailemin gelmesini istemiyorum, bekleyemeyeceğim.''

Yüzündeki her bir kas tek tek oynadı ve kaşlarını çattı. Aralık duran dudaklarından minik bir nefes aldı ve yavaşça geri verdi. Havanın yanağıma çarpmasını sağlamıştı.

''Eve gitmek istemiyorum. Yalvarırım, beni götür buradan...''

Herhangi bir şey için kendini zor tutuyormuş gibi görünüyordu ve bu beni mahvetmişti. Hafifçe başını salladı ve ayağa kalktı. Benimde kalkmam için elini uzattığında, elini nazikçe yakaladım ve yavaşça ayağa kalktım.

Uzun zamandır ayağa kalkmadığımı varsayarsak, ilk kalktığımda sendeledim ve neredeyse düşüyordum. Fakat Justin beni hızla belimden yakaladı ve düşüşümü engelledi. Tanrım, tek başına ayağa kalkamamak bile berbat bir duyguydu. Bu bile benim yeniden ağlamama neden olabilirdi.

Fakat o anda bir şey durmama neden oldu. Justin hala belimi tutmaya devam ediyor ve adım atmam için beni bekliyordu fakat durduğumu fark edemedi. Öylece durmuş ona bakıyordum.

Son zamanlarda onun ne kadar yorgun olduğunu fark edememiş ve koskocaman bir aptallık yapmıştım. Uykusuzluktan göz altları morarmış ve şişmişti. Oldukça yorgun görünüyordu ve ayakta duracak hali bile yokken, ben zavallı bir çocuk gibi davranıp kendimi parçalamıştım ve bu sırada onu ne kadar parçaladığımı görmemiştim.

''Justin..'' bir elimle yanağına dokundum ve sıcaklığın elime ulaşmasına izin verdim. Elini yavaşça elimin üzerine koydu.

''Ellie..''

Birbirimize bakışmamız bir saniye bile sürmedi ve ikimizde ağlamaya başladık.

to do list :: bieberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin