N I N E

1.3K 100 21
                                    

bölüm;))))

ELLIE

Kıyafetlerim ıslak vücuduma yapışmıştı ve sabah olmasına rağmen üşüyordum. Muhtemelen ıslak kıyafetlerim ve aynı şekilde ıslak saçlarım yüzündendi. Justin üşüdüğümü fark ettiğinde kollarını bedenime sardı ve bir nebze ısınmamı sağladı.

Eve doğru giderken annemden azar işiteceğimi biliyordum. Bu haldeyken gecenin bir yarısı denize girmem delilikti. Kollarımın altında ve sırtımda küçük kum tanelerini hissedebiliyordum. Eh, kumsalda uyumak vücudumun her yerine kumun yapışmasına neden olmuştu.

Sanırım, hayatımda yaşadığım en güzel gündü. Konuşmalarımız ve birbirimize olan sevgimiz, kesinlikle günümü harika yapıyordu.

Ama az sonra, bu rüyadan uyanacaktım ve ailemin, daha doğrusu annemin çatık kaşları ve sinirli hali ile karşılaşacaktım. Justin uzun süredir tuttuğu elimi bıraktı ve alnına düşmüş yarı ıslak saçlarını düzeltti.

O bunları yaparken, gözlerimi kırpmadan onu izliyordum.Aslında bütün gece uyumayıp onu izlemiştim.

Bu da delilikti.

Uyurken arada sırada titreyen kirpikleri ve minik dudaklarının arasından çıkan nefes, kesinlikle aklımı başımdan alıyordu. Kaşlarının gözleri ile olan uyumu ve uyurken alnına düşen saçları. O başıma gelmiş en güzel şeydi.

''Hey, ne oldu?'' onu öylece izlediğimi gördüğünde aniden kaşlarını çattı. Çeneme dokunan parmakları, alt dudağımı sıyırıp geçtiğinde bütün bedenim titredi.

''Sadece.. düşünüyordum.'' sesimin titrediğini fark ettiğimde yanaklarımın da kızardığını hissetmiştim. Muhtemelen şuan alev alev yanıyorlardı.

''Neyi?''

Lanet olası kalbim daha önce hiç bu kadar hızlı atmamıştı. Justin'in çenem ile dudağım arasında dolaşan parmakları ve diğer elinin belimde olması, kalbimin hızla çarpmasına neden olan sadece birkaç nedendi. Gözlerimi kapattığımda beynime sakin olması için yalvarıyordum ama görünüşe göre nefes almayı bile unutmuştum.

''Neyi düşünüyordun Ellie?''

Derin bir nefes aldım, söylediklerimden sonra nefes alabileceğimi düşünmüyordum.

''Seni.''

Dudaklarını dudaklarıma bastırmadan önce birkaç küfür etmişti. Beni kendine çektiğinde, evin arka bahçesinde olduğumuzu unutarak kollarımı boynuna doladım. Alt dudağımı esir aldığında, kendime hakim olmak için büyük bir çaba sarf etmiştim. Birkaç adım atıp mutfağın bahçeye bakan kapısına biraz daha yaklaştı.

''Umarım mutfakta annen yoktur.''

Ne dediğini tam olarak anlayamadan, kapının sırtıma değdiğini hissettim. Justin'in elleri kalçalarımdan daha da aşağı indiğinde bacaklarımı kaldırdı ve hızla beline doladı.

Tanrı beni affetsin, çünkü ben kendimi affedilemeyecek kadar suçlu hissediyordum.

''Aç şu kapıyı Ellie.''

İçeride birilerinin olması umurumda değildi. Birkaç dakika öncesine kadar annemden azar işiteceğimi düşünüyorken şimdi mutfak kapısının önünde erkek arkadaşım ile öpüşüyordum.

Bir an bile düşünmeden kapıyı açtığımda, Justin'in kucağında olduğunu unutmuştum ve neredeyse düşecektim. Fakat Justin'in ellerini belimde hissettiğimde gülümsedim.

Mutfakta kimsenin olmaması ve kapının kapalı halde durması, beni gülümseten bir diğer nedendi. Justin beni nazikçe masanın üzerine bıraktığında, kulağa pek hoş gelmediğini biliyordum.

Akşam yemeğimi yediğim masada şimdi sevişiyor olmam biraz garipti.

Justin ellerini üzerimdeki tişörtün eteklerine koyduğunda, bir an için bile gözlerimi kırpmadım. Buzdolabının önüne gönderilen tişörtten bakışlarımı ayırdığımda, Justin'in bakışlarını üzerimde olduğunu hissettim.

Dudaklarını karnıma bastırdığında, kendimi tutamayıp keskin bir şekilde inledim. Eğer ailemden herhangi biri evdeyse kesinlikle bitmiştim. Justin, ellerini tam göğsümün üzerine koyduğunda, kalp atışlarımı hissettiğine bahse varırdım.

''Siktir.''

Konuşurken karnıma çarpan dudakları, kendimi tutamayıp onun adını inlememe neden oldu. Saçlarında dolaşan ellerimin alev alev yandığını hissedebiliyordum.

Justin, eteğimin pilelerini yukarı kaldırırken gözlerimi sımsıkı kapatmıştım. Çünkü onlar açıkken, buzdolabının üzerinde kardeşimin yaptığı resimleri görüyordum ve onlar dikkatimi dağıtıyordu.

Siktir.

Bugünün haftasonu olduğu ve kardeşimin evde olduğunu hatırladığımda, Justin'i hızla üzerimden ittirmeye çalışmıştım.

Fakat çok geçti.

Mutfak kapısının açıldığını ve kardeşimin kapının önünde bizi izlediğini gördüğümde, yerin dibine girmiştim. Hızla buzdolabının önüne fırlatılan tişörtü bulup üzerime geçirdiğimde, şimdi Jackson'a ne diyeceğimi düşünüyordum.

Jackson 9 yaşında bir çocuktu, ve 9 yaşında bir çocuğun bilmesi gerektiğinden çok daha fazla şeyi biliyordu. Çocukları leyleklerin getirmediğini ve hatta her çocuğa söylenen 'anne ile baba birbirini yanaktan öptüğü zaman çocuk olur' yalanına bile inanmıyordu.

Şimdiyse görmesi gerektiğinden çok daha fazla şeyi görmüştü.

''Hey, Jackson!'' Justin, gözlerimdeki endişeyi fark ettiğinde hızla kapının önünde ne olduğunu anlamaya çalışan Jackson'un yanına gitti ve çömelip ona sarıldı.

''Nasılsın?''

Gerçekten hiçbir şey olmamış gibi davranmak pek akıllıca değildi.

''Sen az önce ablamı öpüyordun.''

Jackson hızla kaşlarını çattığında, az sonra söyleyecekleri pek iç açıcı durmuyordu. ''Hemde onu farklı yerlerinden öpüyordun.''

Oh, hayır.

Şimdi küçük erkek kardeşime, bu gördüklerini anneme anlatmaması için yalvarmak zorunda kalacaktım.

to do list :: bieberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin